[Oliver Jeffers]
[Dünya'da yaşamaya bir övgü]
Merhaba.
Eminim bu cümleyi bitirdiğimde,
nasıl konuştuğum göz önüne alındığında
hepiniz Dünya gezegeni denen bir yerden
geldiğimi anlayacaksınız.
Dünya gayet güzel.
Bizim evimiz.
Mikropların da.
Bu [bip] şu an için
arka koltukta takılıyor,
çünkü ister inanın ister inanmayın,
olan tek şey onlar değil.
Bu gezegen aynı zamanda arabalara, brüksel
lahanasına da ev sahipliği yapıyor;
kendi kafa ışığı olan garip balıklara;
sanata, yangına,
yangın söndürücülere,
yasalara, güvercinlere, bira şişelerine,
limonlara ve ampullere;
Pinot noir ve parasetamole;
hayaletlere, sivrisineklere,
flamingolara, çiçeklere,
ukulelere, asansörler ve kedilere,
kedi videolarına, internete;
demir kirişlere, binalara ve pillere,
tüm yaratıcılık ve parlak fikirlere,
bilinen tüm yaşamlara...
ve diğer birçok şeye.
Bildiğimiz ve duyduğumuz
hemen hemen her şey.
Aslına benim favori yerim.
Evrenin soğuk ve yalnız bir bölümünde
yüzen bu küçük küre.
Oh, aksanım Belfast'tan bu arada...
burada.
Aşağı yukarı.
Burada olduğunuz için
bu Dünya gezegenini
bildiğinizi düşünebilirsiniz.
Ama büyük olasılıkla
bir süredir temellerini düşünmediniz.
Ben bildiğimi sanıyordum.
Hatta uzman olduğumu düşünüyordum.
Daha önce burada bulunmamış
birine her yeri
ve nasıl olması gerektiğini
açıklamak zorunda kalana kadar.
Düşündüğünüz şey değil,
fakat babam her zaman
zeki yaşamın kesin işaretinin
bizimle iletişime geçmeye çalışmayı
denemediklerini bile söylerdi.
Aslında bir şeyler anlatmaya
çalıştığım kişi yeni doğan oğlumdu.
Daha önce hiç ebeveyn olmamıştık,
eşim ve ben
ilk kez eve geldiğinde ev turu yaparak
ona misafir gibi davrandık.
Burası yaşadığın yer oğlum.
Bu oda yemeği sıcak yaptığımız yer.
Bu oda sandalye koleksiyonumuz
koyduğumuz oda vb.
Sıfır yaşında birine
gezegenimizin nasıl çalıştığını
açıklamak ferahlatıcı bir şey.
Fakat kahkahalardan sonra,
yeni insanların kesinlikle
hiçbir şey bilmediğinin
ve ne kadar az şey bildiğinizin
büyüklüğü sizi temin edince
tüm gezegeni açıklamak
oldukça korkutucu hale gelir.
Ama yine de denedim.
İlk birkaç hafta boyunca dolaşırken,
dünyayı gördüğüm gibi anlatırken
söylediğim gülünç şeyleri
not almaya başladım.
Notlar yavaşça,
oğlumun okumayı öğrendikten sonrası için
tasarlanan bir mektuba dönüştü.
Bu mektup 21. yüzyılda
Dünya'da yaşayan bir insan olmanın
temel ilkelerini anlatan
bir kitap oldu.
Bazı şeyler gerçekten çok açık.
Örneğin, gezegen iki parçadan yapılır:
kara ve deniz.
Bunları düşünene kadar
bazıları daha az açık.
Mesela zaman.
Dünya'da bazen bazı şeyler
yavaş hareket edebilir.
Ancak çoğu zaman hızlı hareket ederler.
Bu yüzden zamanınızı iyi kullanın,
fark etmeden geçip gider.
Ya da insanlar.
İnsanlar farklı şekil,
boyut ve renklerde olur.
Hepimiz farklı görünüyor,
değişik hareket edip
kulağa farklı geliyor olabiliriz
fakat buna kanmayın.
Hepimiz insanız.
Evrendeki tüm yerlerden, insanların
sadece Dünya'da yaşadıkları,
sadece Dünya'da yaşayabileceği
beni rahatsız etmiyor.
O zaman bile sadece birkaçı.
Gezegenimizin yüzeyinin
aslında insan yaşamı için yaşanabilir olan
ve burada sıkıştığımız
çok küçük bir kısmı var.
Topraklara, kayalara, yeşilliklere,
topraklarımızın dibine yakın olduğunuzda
manevra boşluğunun ne kadar
sınırlı olduğunu unutmak kolaydır.
Yere yakın bir dizi göze ufuk
sonsuza dek gidiyormuş gibi hissettirir.
Sonuçta, gezegenimizin
neresinde olduğumuzu
ve gezegenimizin uzayda
nerede olduğunu düşünmek
günlük bir ritüel değil.
Oğluma, bana Kuzey İrlanda'da
büyüdüğümün söylendiği gibi
ülkelerin hikâyesini anlatmak istemedim.
Sadece acil sorunlarının dışında
yaşamı görmezden gelen
küçük bir mahalleden olduğumuzu.
Gezegenimizi bir sistem olarak,
tek bir nesne olarak
uzayda asılı görmenin
nasıl bir şey olduğunu
hissetmek istedim.
Bunu yapmak için
kitaplar için düz çizimlerden
sokakların 3B yapısına
geçmem gerekecekti
ve Ay, Dünya ve bizim büyük ölçekli
bir modelimizi oluşturmak için
bir New York şehri bloğu olan
yaklaşık 60 m'ye ihtiyacım vardı.
Bu proje geçen kış New York'un
High Line parkında,
Apollo 11'in Ay çevresindeki görevinin
50. yıl dönümünde gerçekleşti.
Kurulumundan sonra,
oğlumla birlikte uzay başlıklarımızı takıp
neredeyse yarım yüzyıl önce
Apollo 11'in yaptığı gibi
Ay'a doğru fırlatıldık.
Etrafında bir tur attık
ve dönüp bize baktık.
Hissettiğim şey
karanlıkta ne kadar yalnız olduğuydu.
Sadece öyle davranıyordum.
Bize en yakın sayılabilecek
tek nesne Ay.
Gezegenimizin 3 metre çapında olduğu
bu projenin ölçeğinde,
bir sonraki gezegen olan Mars,
bir yoga topu boyutunda
ve birkaç metre uzakta olacak.
Sınırlar uzaydan görünmese de
heykelimde her bir sınır çiziliydi.
Fakat ülke isimlerini oyulmuş
topraklara yazmak yerine
tekrar tekrar şunu yazdım,
"burada insanlar yaşıyor,
burada insanlar yaşıyor."
''Burada insanlar yaşıyor.''
Ay'da yazan şuydu:
"Burada kimse yaşamıyor."
Çoğu zaman, bariz şeyler
siz düşünene kadar
o kadar da açık değildir.
Birçok astronotun yaşadığı gibi,
yeterince geniş bir mesafeden
bir şey görmek her şeyi değiştirir.
İnsan gözü dünyamızı gerçekten
sadece Ay'dan olan mesafe kadar gördü.
Kendi Güneş sistemimizin
kenarlarına ulaşmadan önce
bir hayli yol var.
Hatta diğer yıldızlara,
takımyıldızlara ulaşmadan.
Aslında tüm evrende
tüm takımyıldızlarında bulunan
tek bir nokta vardır
ve bu varlık budur,
Dünya gezegeni.
Yıldız kümeleri için
oluşturduğumuz resimler
sadece buradan bu açıdan anlamlıdır.
Hikâyeleri sadece burada,
Dünya'da anlamlıdır.
Sadece bizim için.
İnsanlar için.
Biz hikâyelerin yaratıklarıyız.
Bizler anlattığımız hikâyeleriz,
bizler bize anlatılan hikâyeleriz.
Dünya'daki insan uygarlığının
hikâyesini kısaca düşünün.
Kendine odaklanan, savunmasız
ve meydan okuyan koruyucu bir türün
yaratıcılığını, zarafetini, cömert
ve korumacı doğasını anlatır.
Biz, insanlar olarak varlığımızın ateşini
kontrolümüz dışındaki ham,
engin unsurlardan,
çok ötesinden koruyoruz.
Yine de her zaman aleve bakarız.
"Bildiğimiz her şey,"
beyan olarak ifade edildiğinde
tüm bilginin toplamı anlamına gelir.
Ama başka bir şekilde söylendiğinde
"bildiğimiz her şey,"
hiç bilmediğimiz anlamına gelir.
Bu güzel, kırılgan uygarlık draması.
Bizler burada bizim için
dünya anlamına gelen
ama başka hiçbir şey ifade etmeyen
kozmik bir oyunun
aktörleri ve seyircileriyiz.
Muhtemelen burada da o kadar değil.
Teknemizle, Dünya'mızla olan ilişkimizi
gerçekten düşünürsek
daha çok cehalet ve açgözlülük
hikâyesi olabilir.
Fausto'da olduğu gibi,
her şeye sahip olduğuna inanan
ve onun ne olduğunu araştırmak için
yola çıkan bir adam.
Kolayca bir çiçeğin,
bir koyunun, bir ağacın
ve bir tarlanın mülkiyetinde
hak iddia eder.
Göl ve dağı fethetmek daha zordur
ama onlar da teslim olurlar.
Açgözlülüğünün tersini kanıtladığı
açık denize sahip olmaya çalışırken
kibirli bir şekilde,
patronun kim olduğunu
göstermek için denize açılır.
Ama anlamaz,
dalgaların altına kayar ve dibe batar.
Deniz onun için üzgündü
ama deniz olmaya devam etti.
Sahipliğindeki diğer tüm nesneler gibi,
Fausto'nun kaderi de
onlar için önemli değildir.
Evrende sahip olduğumuza inandığımız
tüm öneme rağmen,
bu Dünya olmasaydı
hiçbir şeyimiz olmazdı.
Mutluca dönmeye devam ederdi,
tabii ki biz olmadan.
Bu gezegende insanlar var.
Günlerimizi geçiririz,
bazen yukarı ve dışarı bakarız,
çoğunlukla aşağı ve içeri bakarız.
Yukarıya bakıp gökyüzündeki
ışıklar arasında çizgiler çizerek
kaostan anlam çıkarmaya çalıştık.
Aşağıya baktığımızda nereye ait
olduğumuzu ve olmadığımızı bilmek için
karadan çizgiler çizdik.
Yıldızları birbirine bağlayan çizgilerin
ve toprağı bölen çizgilerin
sadece kafamızda olduğunu
çoğunlukla unutuyoruz.
Onlar da hikâyelerdir.
Günlük rutinlerimizi ve ritüellerimizi
en çok inandığımız
hikayelere göre yapıyoruz
ve bugünlerde hikaye yazdıkça değişiyor.
Bu mevcut hikayede çok fazla korku var
ve yakın zamana kadar,
en fazla güce sahip
gibi görünen hikayeler,
her şeyin bireysel
ve toplu olarak nasıl yanlış
gittiğine dair acılardır.
En iyinin en kötüsünden nasıl geldiğini
izlemek ilham verici olmuştur.
Birbirleriyle olan bağlantılarımızın
sahip olduğumuz
en önemli şeylerden biri olduğunun
farkına varıldığında,
insanlar evrensel hesap
zamanında nasıl uyanıyorlar.
Bir adım geri atalım.
Hepimiz ağlamamıza rağmen,
şimdiye kadar bizim için doğru olan
en büyük şeyin tadını çıkarmak için
çok az zaman harcıyoruz.
Önce biz buradaydık,
biz yaşıyoruz.
Hâlâ canlıyız.
Bir kutu kibrit bulduktan
bir buçuk milyon yıl sonra
evi tamamen yakmadık.
Henüz.
Burada olma şansı sonsuz küçüktür.
Fakat işte buradayız.
Tehlikeler ve hepsi.
Dünya'da daha fazla insan yaşamamıştır.
Daha çok şey kullanan.
Kendimiz için icat ettiğimiz
eski sistemlerin çoğunun
demode olduğu çok açık.
Yenilerini yapmak zorundayız.
Mikroplar olmasaydı
kolektif ateşimiz bizi
çok önceden boğmuş olurdu.
Endüstrinin çarklarının durma
noktasına gelmesini izlerken
ilerleme makineleri sessizleşiyor,
sıfırlama düğmesine basmak için
en çılgın fırsatlara sahibiz.
Farklı bir yol izleyin.
Burada Dünya'dayız.
Dünya'daki hayat müthiş bir şey.
Bu Dünya büyük görünüyor
ama bizden burada çok fazla var.
Her gün daha fazlasıyla,
son sayımda yedi buçuk milyar.
Öyle olsa bile
eğer birazcık paylaşırsak
herkese yetecek kadar var.
Lütfen,
kibar olun.
Başka bir şekilde düşündüğünüzde,
eğer Dünya insanların yaşadığı tek yerse
aslında evrendeki en az yalnız yerdir.
Bizi sevecek bir sürü insan
ve bizim seveceğimiz bir sürü insan var.
Birbirimize ihtiyacımız var.
Bunu daha önce olduğundan
daha iyi biliyoruz.
İyi geceler.