Size 200 yıl öncesinden bir öykü anlatacağım. 1820'de Fransız gök bilimci Alexis Bouvard neredeyse insanlık tarihinde bir gezegen keşfeden ikinci insan olacaktı. Uranüs'ün pozisyonunu, gece gökyüzünde eski yıldız kataloglarını kullanarak takip ediyordu ve tahminlerinin aksine ve Güneş'in çevresinde pek dolaşmıyordu. Bazen biraz fazla hızlı, bazense biraz fazla yavaştı. Bouvard hesaplamalarının mükemmel olduğunu biliyordu. Yani sorun eski yıldız kataloglarında olmalıydı. Gök bilimcilere bildirdi: "Daha iyi ölçümler yapın." Yaptılar. Gök bilimciler gelecek yirmi yılda titizlikle Uranüs'ün gökyüzündeki pozisyonunu takip ettiler ama yine de Bouvard'ın hesaplarına uymadı. 1840'ta daha da belirginleşti. Problem eski yıldız kataloglarında değil, problem tahminlerdeydi. Gök bilimciler nedenini biliyordu. Farkına vardılar ki uzak, devasa bir gezegen olmalıydı; tam da Uranüs'ün yörüngesinde, bu yörüngeye çekilmiş, bazen biraz fazla hızla çeken, bazen geride tutan. 1840'ta tam bir hayal kırıklığı olmalıydı, bu uzak, devasa gezegenin yer çekimsel etkileri görülüyor ancak henüz ne olduğu bilinmiyordu. Bana güvenin, gerçekten hayal kırıklığıydı. (Gülme sesleri) Ancak 1846'da, başka bir Fransız gök bilimci Urbain Le Verrier, hesaplar üzerinde çalıştı ve gezegenin yerinin nasıl tahmin edileceğini buldu. Ölçümlerini Berlin gözlemevine gönderdi, onlar da teleskoptan baktılar ve daha ilk geceden zayıf ışık noktasını gördüler, yavaşça gökyüzünde ilerleyen Neptün'ü keşfettiler. Gökyüzünde Le Verrier'in tahmininden şu kadarcık daha yakındı. Tahminin öyküsü, tutarsızlık ve yeni teori ve başarılı keşiflerin klasikleşmesi ve Le Verrier'in çok ünlenmesiyle başkaları da konuya dahil olmak istediler. Son 163 yılda, onlarca gök bilimci bir tür yörüngesel tutarsızlığı kullanarak Güneş sisteminde yeni bir gezegen olduğu tahmininde bulundular. Hep yanılıyorlardı. En meşhur yanlış tahmin Percival Lowell'den gelmişti, Uranüs ve Neptün'ün hemen ötesinde bir gezegen olduğuna ikna olmuştu, bu yörüngeler ondan karmaşıktı. Ayrıca Plüton 1930'da Lowell gözlemevinde keşfedildiğinde herkes onun Lowell'in bulduğu gezegen olduğunu sanmıştı. Yanıldılar. Anlaşıldı ki Uranüs ve Neptün tam olarak olmaları gereken yerdelerdi. 100 yıl geçmişti; ancak sonuçta Bouvard haklıydı. Gök bilimciler daha iyi ölçümler yapmalıydılar ve yaptıklarında bu daha iyi ölçümler sayesinde Uranüs ve Neptün'ün yörüngesinin hemen ardında gezegen olmadığı ve Plüton'un yörüngelerde bir etki yapamayacak kadar binlerce kez daha küçük olduğu açığa çıktı. Plüton'un aslında sanılan gezegen olmadığı açığa çıkmış olsa da günümüzde bilinen ilk keşif olan gezegenlerin ötesinde yörüngedeki binlerce minik, buzlu cisimden biri. Burada Jüpiter'in yörüngesini görebiliriz, Satürn, Uranüs ve Neptün ve bu küçük dairenin tam ortasında Dünya ve Güneş ve bildiğimiz ve sevdiğimiz hemen her şey. Köşedeki sarı daireler gezegenlerin ötesindeki buzlu cisimler. Bu buzlu cisimler, gezegenlerin yer çekimsel alanlarıyla tamamen öngörülür şekilde iteklenir ve çekilir. Güneş çevresinde her şey tam olarak olması gerektiği gibi hareket eder. Neredeyse. 2003'te, Tüm Güneş sistemindeki o zamanlar bilinen en uzak cismini keşfettim. Oradaki yalnız cisme bakmamak zordu ve evet, Lowell yanılmıştı, Neptün'ün hemen ötesinde bir gezegen yoktu; fakat bu, yeni bir gezegen olabilirdi. Bizim asıl sorumuz şuydu: Güneş çevresinde nasıl bir yörüngeye sahip? Tıpkı bir gezegen gibi Güneş etrafında daire çiziyor mu? Yoksa buzlu kitlelerden oluşan kuşaktaki cisimlerden biri gibi mi, biraz dışa savrulmuş ve şimdi de eski yerine doğru yol alıyor? Gök bilimcilerin 200 yıl boyunca Uranüs hakkında cevaplamaya çalıştıkları soru tam da buydu. Keşfinin 91 yıl öncesinden Uranüs'e dair gözden kaçmış bulgular kullanılarak tüm yörüngeyi anlamaya koyuldular. Biz bu kadar geriye gidemezdik fakat kendi cismimiz için 13 yıl önce bazı gözlemler edindik, bu da Güneş çevresinde nasıl dolaştığını kavramaya yaradı. Soru şu ki Bir gezegen gibi Güneş çevresinde dairesel yörüngede mi yoksa o tipik buzuk kitleler gibi eski yerine mi yol alıyor? Cevap: Hayır. 10.000 yıl süren Güneş çevresi turuyla ağır olarak uzamış bir yörüngede. Zamanının çoğunu geçirdiği soğuğun ve buzul bölgelerin onuruna denizin İnuit tanrıçası olarak bunun adını Sedna koyduk. Artık Sedna'yı tanıyoruz, Plüton'un üçte biri kadar ve Neptün ötesindeki buzul cisimlerin göreceli de olsa tipik bir tanesi. Nispeten tipik, tuhaf yörüngesi dışında. Bu yörüngeye bakıp diyebilirsiniz ki "Evet, Güneş'in çevresini 10.000 yılda dönmek tuhaf" ancak gerçekte tuhaf olan kısım bu değil. Tuhaf olan 10.000 yılda, Sedna, Güneş sistemindeki hiçbir şeye asla yaklaşmıyor. Güneş'e en yakın olduğunda bile, Sedna'nın Neptün'den uzaklığı Neptün'ün Dünya'ya uzaklığından fazla. Sedna Güneş çevresinde Neptün yörüngesine bir kez bile temas eden bir yörüngeye sahip olsaydı açıklaması gerçekten çok kolay olurdu. Öyle bir cisim olurdu ki Güneş'in çevresinde buzul kitlelerin kısmında dairesel yörüngede bulunmuş, Neptün'e bir kez biraz fazlaca yaklaşmış sonra fırlatılmış ve şimdiki yerine yol alıyor olurdu. Fakat Sedna asla Güneş sistemindeki fırlatma etkisi yapabilecek bilinen herhangi bir şeye yakınlaşmıyor. Neptün kaynaklı olamaz; ancak bir şeyden kaynaklandığı kesindi. 1845'ten beri ilk kez yer çekimsel etkinin Güneş sisteminin dış kısmındaki bir şeyden geldiğini gördük ve ne olduğunu bilmiyorduk. Aslında ben cevabın ne olduğunu bildiğimi sandım. Güneş sisteminin dış kısmında uzak ve dev bir gezegen olabilirdi; ancak bu kez bu fikir çok saçma gelmişti ve öylesine geçersiz kabul edildi ki hiç ciddiye almadım. 4,5 milyar yıl önce, Güneş diğer yüzlerce yıldız gibi kozasındayken bu yıldızlardan biri Sedna'ya biraz fazla yaklaşmış ve bugünkü yörüngesine yerleştirmişti. Kümelenmiş yıldızlar galaksiye açıldığında Sedna'nın yörüngesi Güneş'in bu en eski tarihine yönelik bir fosil kaydı olabilirdi. Bu fikir beni çok heyecanlandırmıştı, Güneş'in doğumuna ilişkin fosil geçmişine bakarak sonraki 10 yıl boyunca Sedna gibi daha fazla cisim ve yörüngeleri arama fikri. Bu 10 yıllık aralıkta bulduğum, sıfırdı; (Gülme sesleri) Ama meslektaşlarım Chad Trujillo ve Scott Sheppard daha iyi iş çıkardılar, yörüngesi Sedna'ya benzeyen birkaç cisim daha buldular ki bu süper heyecan vericiydi. Ancak daha da ilginç olan tüm bu buldukları cisimler sadece uzak ve uzaklaşmış yörüngeler değil, aynı zamanda az bilinen ortak yörüngesel parametreyi paylaşan günberi kanıtı dediğimiz astronomik mekaniklerdi. Kümelenmiş günberi kanıtı olduğunu fark ettiklerinde aniden havalara uçtular, bir uzak, dev gezegenden kaynaklandığını söyleyerek; ki bu hiçbir anlam ifade etmemesi dışında çok heyecan vericiydi. Nasıl olduğunu bir karşılaştırma ile ifade edeyim. Düşünün ki biri plazadan aşağıya iniyor ve 45 derece sağına bakıyor. Bunun olmasının pek çok sebebi olabilir, açıklaması süper kolay, zor değil. Düşünün ki birçok farklı insan hepsi plazada farklı bir yöne yürüyor; fakat hepsi 45 derece yürüdükleri yöne bakıyorlar. Herkes farklı yöne yürüyor, herkes farklı yöne bakıyor fakat hepsi 45 derece hareket yönüne bakıyor. Böyle bir şeye ne sebep olabilir? Hiçbir fikrim yok. Bunun sebebini açıklayan bir fikir bulmak oldukça zor. (Gülme sesleri) İşte kümelenmenin esasen bize gösterdiği günberi savı burada. Bilim insanları genellikle şaşkınlığa uğramış ve bunu şansa ve bazı kötü gözlemlere bağlamış. Gök bilimcilere söyledikleri: "Daha iyi ölçümler yapın" olmuş. Ben gerçekten çok dikkatlice ölçümleri inceledim ve haklıydılar. Bu cisimlerin hepsinin paylaştığı bir günberi savı vardı ve olmamalıydı. Bir şey buna sebep oluyordu. Yapbozun son parçası 2016'da ortaya çıktı; aramızda yalnız üç ofis olan meslektaşım Konstantin Batygin ve ben farkına vardık ki herkesi şaşırtan sebep günberi görüşü bunun sadece bir parçasıydı. Eğer bu cisimlere doğru şekilde bakarsanız hepsi aslında uzayda aynı doğrultuda sıralanmış, hepsi uzayda aynı yöne bükülmüştü. Sanki plazadaki tüm insanlar aynı yönde yürüyordu ve tümü 45 derece sağa bakıyordu. Bunu açıklamak kolaydı. Hepsi bir şeye bakıyordu. Güneş sistemindeki dışsal cisimlerin hepsi bir şeye göre tepki veriyordu. Fakat neye? Konstantin ve ben uzak, dev bir gezegenin Güneş'in dışsal yörüngesinde olması dışında bir açıklamaya varabilmek için bir yıl geçirdik. İkimiz de bir gezegene işaret eden tarihteki 33. ya da 34. insan olmak ve yanılmış olmak istemiyorduk. Ancak bir yıl sonra başka bi seçenek yoktu. Uzakta, uzamış yörüngesiyle Güneş sisteminin geri kalanına eğimli, Güneş'in dışsal çevresindeki, sadece böyle cisimler için bu modele zorlanmış dev bir gezegenden başka hiçbir açıklama bulamadık. Tahmin edin böyle bir gezegen başka ne yapar? Sedna'nın tuhaf yörüngesini anımsayın, nasıl Güneş'ten bir yönde uzağa çekilir gibiydi? Buna benzer bir gezegen gün boyu buna benzer yörüngeler çizer. Bulmaya yaklaşmıştık. Böylece günümüze geliyoruz. 1845'te Paris'teyiz. (Gülme sesleri) Uzak, dev gezegenin yer çekimsel etkilerini görüyor ve hesaplamalar üzerinde çalışıyoruz; nereye bakacağımızı, teleskobu nereye doğrultacağımızı, gezegeni bulmak için. Çok sayıda bilgisayar simülasyonu yaptık, aylarca çok sayıda analitik hesaplamalar ve size aktarabileceklerim şunlar: Birincisi, bu gezegen, biz ona Dokuzuncu Gezegen diyoruz, çünkü... çünkü öyle, Gezegen Dokuz, Dünya'nın altı katı kütlesinde. Plüton'dan biraz bile küçük değil, hadi gezegen mi değil mi tartışalım türünden değil. Bu tüm Güneş sistemimizdeki en büyük beşinci gezegen. Bu bağlamda size gezegenlerin büyüklüklerini göstereyim. Orada geride, devasa Jüpiter ve Satürn'ü görebiliyoruz. Onlara komşu, biraz küçük olan Uranüs ve Neptün. Yukarıda köşede, karasal gezegenler, Merkür, Venüs, Dünya ve Mars. Hatta Plüton'un da dahil olduğu Neptün ötesinde buzul cisimlerle dolu kuşağı da görebilirsiniz, hangisi olduğunu bulmada bol şans. Burada is Gezegen Dokuz. Gezegen Dokuz büyük. Gezegen Dokuz çok büyük, muhtemelen neden henüz bulunmadığını merak ediyorsunuz. Gezegen Dokuz büyük, ancak gerçekten çok, çok uzakta. Neptün'den 15 kat daha uzakta. Bu da onu Neptün'den 50.000 kat daha soluk yapıyor. Ayrıca, gökyüzü gerçekten büyük bir yer. Olduğunu sandığımız yerden gökyüzünün nispeten küçük bir yerine odaklandık, ama yine de yıllar sürecek bir iş, sahip olduğumuz büyük teleskoplarla gokyüzünün o alanını sistematik bir şekilde tarayarak o uzak ve sönük şeyi bulabilmek uzun sürecek. Neyse ki belki de bunu yapmak zorunda değiliz. Tıpkı Bouvard'ın Uranüs'ün keşfinden 91 yıl önce tanımlanmamış gözlemleri kullanması gibi. Eminim Gezegen Dokuz'un yerini gösteren tanımlanmamış fotoğraflar vardır. Tüm eski veriden gözden geçirmek ve hareket eden sönük gezegeni seçmek için çok fazla bilgisayarlı işlem yükü doğacaktır. Ancak iş üstündeyiz ve bence gittikçe yaklaşıyoruz. Yani diyebilirim ki... Hazırlanın. Le Verrier'in rekorunu kıramayız: "Bir tahminde bulunun, tahmininize en yakın noktada, bir gecede o gezegeni bulun" rekoru. Ama eminim ki önümüzdeki birkaç yılda kimi gök bilimciler bir yerlerde, gökyüzünde yavaşça ilerleyen, zayıf bir ışık noktası olarak bulacakları, büyük olasılıkla sonuncu keşif de olmayan, Güneş sisteminin keşfedilen sıradaki yeni gerçek gezegenini başarıyla duyuracaklar. Teşekkürler. (Alkışlar)