15 Haziran, 2006, sıcak bir yaz günüydü. Liseden daha yeni mezun olmuştum ve üniversiteye gitmenin bana sağlayacağı onca hazdan dolayı başım göklerdeydi. Hikâyelerin çoğu 'Sıradan bir gün değildi' şeklinde başlar. Ancak benim ki öyle başlamadı. O gün, sıradan olmak dışında bir özelliğe sahip değildi, güneşin doğuşundan batışına kadar. Arkadaşlarımla planımı iptal ettim. En sevdiğim müzeye ailemle gitmemeye karar verdim. Ve arabamı ellerimle yıkadım. Tüm bu davranışlar benim için gerçekten norm dışıydı. Kim bilir ne sebeple, bütün gün evdeydim. Ve arabamı kuruladıktan hemen sonra, odamdaydım ve pek de bir şey yapmıyordum ve küçük kız kız kardeşim Allison geldi. " Jason'ın evinden Maddie'yi alabilir miyiz? " diye sordu. Üstünde hiç düşünmeden evet dedim ve bir kaç dakika içinde arabayı sürüyordum. Maddie ve Jason hakkında biraz ön bilgi vereyim. Jason benim lisede, ikinci sınıfa giden bir öğrenci, ve benim kız kardeşimin bir arkadaşı olan lise birdeki Maddie'yle çıkıyor. Benim kız kardeşim herhangi bir ergen gibi parti vermeye bayılır. Bu yüzden Jason'ı az çok tanır oldum. Ve ona ilişkin gözlemlerimden öğrendiğim şey onun arkadaş grubunun merkezinde yer aldığıydı. Herkesin ne yapılması gerektiği konusunda örnek aldığı kişi o. Hoşlansalar da, hoşlanmasalar da. Aynı zamanda, bazen çok kızdığını ve asabi biri olduğunu da fark ettim. Kız kardeşim, 'Maddie'yi alabilir miyiz?' diye sorduğunda çok çabuk evet demiştim. Bunun bir kaç nedeni vardı. İlk neden, bir arkadaşı erkek arkadaşının evinden almak benim için biraz garip bir davranıştı. Genellikle, kız kardeşim için kapıdan kapıya şoförlük yapardım. İkincisi, okulda Maddie ve Jason'ın ilişkilerinde bazı problemler olduğunu duymuştum ve bu bir çeşit problem habercisiydi. Üçüncü olarak, kız kardeşim duygularını açıkça gösterirdi, bu yüzden durumun onu da kaygılandırdığı görmek zor değildi. Neyse Jason'ın evine geldik, ve siyah sedanımı caddenin sağ tarafına, onun evinin karşısına park ettim. Ve Virginya'nın öğle sonrası sıcak, bulutlu havasına adım attım. Ve Maddie'nin verandada oturduğunu fark ettim ki, bu pek de normal değildi. Normalde kız kardeşimin arkadaşları telefon mesajı ya da kapı zili sesini duyana kadar içeride beklerdi. Ancak Maddie avludan karşıya geçti, ben arkamdaki kapıyı açtım, Maddie bindi ve arkasından kapıyı kapadım. Şimdi, bu noktada, kabul etmeliyim ki Jason'ın görünürlerde olmaması ve herhangi bir olay ya da tartışmanın olmaması beni gerçekten çok rahatlattı. Bu yüzden arabaya döndüm, kemerimi taktım, kapıyı kapattım ve eve doğru 3 dönüşlü bir yolda sürmeye başladım. İlk yol, sola, Jason'ın evinin önüne doğruydu. Arkaya sürmek için vitesi geriye aldım ve eve doğru baktım ve evin önünde daha önce olmayan bir figürü fark ettim. Onu kırmızı, beyaz ve mavi Amerikan bayrağı tişörtünden anında tanıdım. Bu Jason'dı. Ve elinde bir süpürge sapı tutuyor, görünen böyle gibi, ancak daha dikkatlice bakınca, göğüs kafesimin içinde kalbim küt küt atmaya başladı, metal ve tahtanın bir av tüfeği olduğunu fark ediyordum. Ne olacağı konusunda düşünmeye başladım. Aklıma gelen ilk düşünce Jason'ın düşündüğümden daha erkeksi olduğunu kanıtlamaya çalıştığıydı. Onu yenemeyeceğimi. Ve ikinci, ama daha ürkütücüsü, dışarı çıkıp öfkesini silahla göstereceğiydi. Ve buna göre hareket ettim. Arabayı geriye döndürdüm ve arkaya doğru sürdüm. Durdum ve eve doğru yola çıkmak üzereyim, geri vitese aldım ve park ettim. Çak, çak, çak. Sür, güvenli bir şekilde kaçmak için ya da park et, dışarı çıkmak ve Jason'la aklını başına toplaması amacıyla konuşmak için. Arabayı sürmeyi tercih ettim, yavaşça ayağımı frenden çektim ve arkamda arabanın ileriye doğru hareket edişini hissettim. Her şeyin yolunda olduğunu görmek amacıyla son bir kez dönüp eve göz attım, ve Jason'ı artık görmüyorum. Ancak, bel seviyesinde kırmızı, beyaz ve maviyi görüyorum ve Jason'ın bu şekilde eğildiğini fark ediyorum. Gözlerim aşağıya kaydıkça, Jason'ın az önce arkasında durduğu kapıyı örten pembe bir buğu tabakasına benzer bir şey görüyorum. Az önce ne olduğunu anlamlandırmaya çalışıyorum ve kendimi, kapı ve üstündeki tavan penceresine saçılı gördüğüm şeyin Jason'ın beyin dokusu olduğuna ikna etmeye çalışıyorum. Arka koltuktan zayıf bir sesin "Joey, az önce bir şeyler oldu" dediğini duyuyorum ve kızların bilmediği bir şeyi bildiğimi fark ediyorum: Jason biraz önce kendini vurdu. Düşündüğüm ilk şey kızları buradan uzaklaştırmak. Arabayı hızlıca sürmeye başladım ve bir, belki iki yol kesimi boyunca hızlanarak sürdüm. Arka koltuktan ve yandan hışırtılar duyuyorum, kızlar paniklemeye başlıyor. Koltuklarda hışırtılar var ve pat pat pencereye vuruyorlar, bu yüzden onları içerde tutmak amacıyla pencereyi kilitliyorum. Telefonu alıyor ve 911'ı arıyorum. Santral görevlisi telefona cevap veriyor ve ben şu sözleri söylemek zorundayım: "Az önce bir intihara tanık oldum," ve anında arkada, sedanın içinde bir kargaşa kopuyor. Santrala adres, adım, her nedense doğum günüm gibi bilgileri aktarmaya çalışırken, kız kardeşimin, gözleri yaşlarla dolu, solgun bakışlarını yakalıyorum ve Jason'ın iyi olup olmayacağını soruyor. Kendimi kaybetmemek için yüzümü çevirmem gerekiyor. Arabayı çekip dışarı çıkıyorum, çünkü içeride bu iki kızın yanında kendimi kaybetmemem mümkün değil. Biliyorum ki, onları orada ve kapıdan uzakta tutmak için sakin ve kontrollü kalmalıyım. Santrala bilgiyi vermeyi tamamlıyorum ve diyorlar ki, "Bekleyin, polis hemen gelecek." Ve sonra klik. Telefon hattı sessiz. Santral memuru telefonu kapattı. Ve tek başımayım. Vista ağaçlıklarının tanıdık mahallinde dikiliyorum, az önce ne olduğunu bilen tek insan olduğumu bilerek. Tüm dünya bi haber. Arkamdan bir araba gidiyor. Birisi sağımda çimleri biçiyor ve solumda küçük çocukların oyun seslerini duyuyorum. Dünyanın geri kalanı için her şey normal. Ama diğerlerinden başka bir evrende sıkışıp kaldım. Filmlerde bu tür bir şey olduğunda, ekran karanlığa gömülür ve derinden ürkütücü bir müzik gelir. Ama bu hiç öyle değil. Korkuyordum, ve bu konuda hiçbir şey yapamıyordum. Şimdi, bu hikâyeyi size anlatıyorum, çünkü; bugün size travma yaşamanın nasıl bir şey olduğunu anlatmak istiyorum. Üzgünüm. Tüm ebeveynlerin bildiği gibi gerçek bir ebeveynlik kitabı yok. Bir sonraki adımda ne yapacağını söyleyen hiç bir kitap yok. Hatta ebeveynlik üzerine bir kitap olsaydı bile, "Çocuğunuz silahlı bir intihara tanık olduğunda ne yapmalı?" başlıklı bir bölümün olacağına dair ciddi şüphelerim var. Bu yüzden ebeveynlerim düşünebildikleri en iyi şeyi yaptılar ve beni ve kızkardeşimi hemen ertesi gün şehirdeki bir terapistle konuşmaya götürdüler. Ve o yaz başka oturumlar ayarladık ve yaz boyunca, terapiste ne olduğu, ne hissettiğimiz gibi şeyleri anlattık. Ve bu kesinlikle yardımcı oldu, ama asıl ihtiyacım olan yerde, benim ruhumda, bir anlam ifade ediyorsa, işe yaramadı. İnsanların düşünceleri, eylemleri ve kelimelerini nasıl edindiklerini bilmek gerçekten ilgimi çekiyor. Ve kendimi de aynı analize dâhil ediyorum. Yaz boyunca, bu istilacı düşüncelerle meşguldüm ve eriştiğim kanı: rol yapıyordum. İyiydim ve ekstra ilgiye ihtiyacım yoktu. Pek çok insanın bunu yaşadığını düşünüyorum. Kendi kendime dedim ki: "Bu olay geride kaldı Joey; aş bunları ve kurtul." Böylece sonbaharda,burada, Behrend'de okula başladım ve görünürde her şey normal. Ancak bana her şeyin normal olmadığını gösteren küçük şeyler vardı. Mesela, yurttaki odamda ya da sınıftayken, çocukları gülererek koridordan inerken duyardım ve anında, ağladıklarını düşünürdüm. Histerik bir kahkaha ile histerik bir ağlama sesinin bu kadar benzer olması gerçekten büyüleyici. Olayları kafamda yeniden canlandırken 1000 yard ötede bir yerlere gözlerim takılıp dona kalır ve hareket eden bir şey ya da omuzuma dokunan birine karşı korkuya kapılırdım. Ve nihayet, geceleri ağlayarak uyurdum, kızgın ya da hüzün ağlaması değil, öylece, yüzümden yaşlar dökülerek duvara bakardım. Birazcık inek biriyim ve bana ne olduğunu araştırmaya başladım. Ve beynin, beyin yolakları boyunca yüklü parçaçıkların değiş tokuşu aracılığıyla konuştuğunu öğrendim. Ve bu yolaklar daha çok kullanıldığında, beynin işi daha kolaylaşır. Pek çok insan "savaş ya da kaç"'ı ya da ne hakkında olduğunu duymuştur bile. Bu vücudunuzun tehlikede hissetiğinde ortaya çıkan bir içgüdü. Amigdalanız -ki beynin en eski parçasıdır, kontrolü ele alır ve beyninize ve vücudunuza ne yapmanız gerektiğini söyler. Eğer karşınızda bir kaplan varsa, "Şimdi ne yapacağım?, Oo, Kaplan şimdi ne yapacak?" diye düşünmenin size bir faydası dokunmayacaktır. Bir kaplanla dövüşürsen ya da gerçekten çok hızlı kaçarsan uzun bir yaşam için bu çok daha yararlı olacaktır. Bu yüzden amigdalanın tetiklediği de işte tam budur. Benim beynim de hüzünlü ya da korkunç bir durumda doğru davranışın benim amigdalamın 15 Haziran'da yaptığının olduğunu düşündü -ki bu aslında mantıklı; sadece beni korumaya çalışıyordu. Ancak gerçekte neden olduğu şey daha önce hiç hissetmediğim bir duygu seliydi. Bütün bunlara rağmen, kendi kendime sadece "Joey, daha birinci sınıftasın" diyordum. "Sadece dönemin yükünün gittikçe artması seni kaygılandırıyor ve evi özledin." Filmde her şeyin ters gitmeye başladığı bir yer vardır ya hani, işte bu o bölüm. Ve her şeyin gerçekten iyiye gitmediği o bölüm benim rüyalarımdı. Kabus görmeden uyumakta zorlanıyordum ve sonunda uyur gezerliğe başladım. Ve bir gece uykumda yürümeye başladım, yurt odamdan çıktım, binayı terk ettim ve kendimi kampüsten 8 mil uzakta buldum, Gökkuşağı parmak arası plastik terlikle. (Gülme sesleri) Sonunda, polis tarafından yolunu kaybetmiş ve şaşkın bir halde bulundum. Ve ilk düşündükleri: "Kardeş, bu üniversite birinci sınıf öğrencisi kesinlikle içkiyi kaldıramıyor." şeklindeydi. Böylece beni hastaneye götürdüler ve ailemi çağırdılar ve eni sonu herkes sarhoş ya da madde etkisi altında olmadığımı, ama TSSB krizi geçirdiğimi anladı. Bu uyur gezerlik olayı benim için ve ailem için yardım almam gerektiği konusunda bir uyarıydı ve iyi değildim. Babam emekli bir deniz subayı olduğu için askeri zümreyle bağlantılarımız vardı. EMDR olarak bilinen, göz hareketleriyle duyarsızlaşma ve yeniden işleme metoduna yönlendirildik. Ve bu beynimizin travmayla başa çıkmasının bir yolu. Böylece okuldan Virginya'daki eve gitmek için 3 haftalık bir izin aldım ve EMDR terapisine başladım. İlk oturum bir buçuk saatti ve therapist her şeyin bilimini özetledi ki, yine ilgimi çekiyordu. Bana, EMDR'nin hızlı göz hareketlerinin yer aldığı REM uykusuna ilişkin çalışmalara dayalı olduğunu söyledi. Ve REM uykusu sırasında olan, en azından teoriye göre, gözleriniz hızlı ve random bir şekilde sağa sola hareket ediyor ve günün tüm bilgilerini dosyalıyorsunuz. Mesela, iş yerinde stresli bir gün geçirdiyseniz rüyalarınız bir şekilde bununla ilişkili olabilir. REM uykusu neredeyse olanın görselleştirilmesi ve bunlar rüya olarak karşınıza çıkar. Rüyamda benim başıma gelen; 15 Haziran'da yaşadığım şeyi başka bir açıdan yeniden yaşamaktaydım. REM uykusu sırasında beyin, her şeyi uzun süreli bellekten kısa süreli belleğe taşır. Ve bir anlamda ne olduğunu okur, etiketler ve dosyalanması için gönderir. Olaylar, rüyalarda her zaman aynen karşınıza çıkmaz. Benim rüyalarımda olan şey, olayın tekrar, tekrar ve tekrar gözden geçirilmesiydi, çünkü beynim bunu dosyalayamıyordu. Tekrar tekrar yeniden dosyalamaya çalışıp duruyordu. Ama bir türlü başaramıyordu. Tipik bir EMDR oturumunda terapist parmaklarını yüzünden 15 ila 30 cm kadar uzakta tutacak ve sol periferikten sağ periferiğe doğru, öne arkaya hareket ettirecektir. Buna çift yönlü uyarım adını veriyorlar, çünkü, bu beynin iki yarımküresini de uyarmaktadır. Terapist benden, geriye, Haziran 15'e, Sedan'ın içine dönmemi ve ona, ne olduğunu ve ne hissettiğimi söylememi isterdi. Ve mutsuz olduğum ya da gerçekten ne olduğunu anlamadığım ya da kızgın olduğum kısma geldiğimde bir ya da iki cümle söyleyip elini sağa sola hareket ettiriyordu ve bu düşünceyi bir anlamda zihnime yerleştiriyordum. Haziranın 15'ine yönelik iki problemim vardı. Birincisi kızların gördükleri konusunda kendimi sorumlu hissediyordum. Hatırlarsanız sola dönmüştüm, ancak eve doğrudan giden bir yol vardı. Ve sola döndüğüm için kızların olayı gördüğünü, görme nedenlerinin bu olduğunu düşündüm. Görme nedenleri bendim. Eğer doğruca eve sürseydim, onlara bir şey olmayacaktı. İkincisi, 'sanki Jason'a yardım edebilirdim gibi' diye düşünüyordum. Ne yapabilirdim bilmiyorum, ancak onun için daha iyi bir şeyler yapmış olmayı dilerdim. EMDR'nin fark etmeme yardımcı olduğu şey yapabileceğim hiçbir şeyin olmadığıydı, ve olay tam da olacağı gibi gerçekleşti. Geleneksel konuşma terapilerinde "iyiyim, benim hatam değildi, sorun yok," diyebilirsiniz. Ama yalan söylüyor olabilirsiniz: terapisti kandırabilirsiniz, kendinizi kandırabilirsiniz. EMDR'nin yaptığı, sizi söylediğiniz ya da düşündüğünüz şeye gerçekten inanmaya zorlar. Bunu göstermenin bir yolu; EMDR hakkında araştırma yaparken, yeniden işleme sırasında insanların durup duruken ağlamaya başladığını öğrendim. Ve düşündüm ki, "Hayır, hayır, bu benim başıma gelmez." Ama başıma geldi. (Kahkaha) Orada oturup öne arkaya hareket ettirerek yeniden işliyoruz ve ben birden kontrolsüzce ağlamaya başlıyorum. Sanki birisi şampanya şişesini alıp tıpasını açtı ve 15 Haziran'dan beri içimde biriktirdiğim ne varsa nihayet şimdi dışarı taşıyordu. Şansıma, sadece 2 EMDR oturumu benim için yeterli oldu. Bunun nedenlerinden birisi daha önce bahsettiğim sinirsel yolaklar. Ve bunların kullanıldıkça beynin işinin kolaylaşması. Benim beynimin içinde, travma sadece, ormanın içinden beynimin takip edebileceği dar bir yol oluşturmaya vakit bulabildi. Diğer travma kurbanlarında, savaşta bulunanlar ya da kötü muameleye maruz kaldığı bir ilişki yaşayanlar gibi, geniş yollar kurulmuş olabilir. Benim durumumda tek yapmamız gereken, bir tırmık alıp yaprakları temizlemekti ve beynim orada olduğunu unutacaktı. Ancak başka biri için bir kaya matkabı alıp, ağaçları dikip, büyümesini beklemeniz gerekebilir ve bu zaman alır. EMDR'ye ilişkin birkaç küçük istatistik sunayım; benim sadece bir afiş çocuğu olmadığımı göstermek için. Ortalama 6, 50 dakikalık oturumdan sonra, tek bir travma kurbanlarının %100'ü ve çoklu travma kurbanlarının %77'i SSTB belirtilerinden hiçbirine sahip değildiler. EMDR travma ve beynimizin ona karşı tepkisi hakkında bilgi edinmemizi sağlayan yollardan biri. Ve 5, 10 ya da 20 yıl sonra, bilimin bize ne sunacağını kim bilebilir. Bildiğim şey şu ki, bu olay başıma gelmeden önce, travmanın sadece üstesinden gelmen gereken bir şey olduğunu düşündüm. Kabul et ve yaşamına devam et. Ancak, artık farkına vardığım şey bir şeyin gerçekten üstesinden gelmek istiyorsak birbirimize yardım etmeliyiz. Aylar boyunca, bunun neden olduğunu öğrenmek istedim. Jason neden kendi canına kıydı? Bu, neden bu iki kızın başına geldi? Ve öğrendiğim şey, yaşamdaki bazı olaylar berbat bir film gibi, hani son sahnesi cevap sunmak yerine daha çok soruyla biter. Ve bu cevapları istiyor muyuz? Ancak, o cevapları asla alamayacağımızı bilsek bile huzuru bulabiliriz. Umarım, travmaya eskisinden farklı bir şekilde bakıyorsunuzdur ve çevrenizdeki dünyayı beyninizin nasıl işlediğine ilişkin daha iyi bir anlayışa sahipsinizdir. Ve unutmayınız ki, bazen, biraz yardıma ihtiyaç duyarız. Teşekkür ederim. (Alkış)