WEBVTT 00:00:11.640 --> 00:00:16.650 İnsan olma deneyimine girmek, büyük bir unutma haline girmektir. 00:00:18.730 --> 00:00:24.970 Koşulllanmış zihnin perdesi, özünde kim olduğumuz gerçeğini gizler, 00:00:28.050 --> 00:00:34.210 bizi ayrıştırır, sınırlar ve şüphe dolu bir dünyaya hapseder. 00:00:36.370 --> 00:00:42.050 Peki, kimsin gerçekten? Sadece bedende yaşayan, 00:00:42.760 --> 00:00:48.210 hayatı bir şekilde devam ettirmeye, mutluluğu bulmaya çalışan ve acı çekmekten kaçınan bir zihin misin sadece? 00:00:48.210 --> 00:00:54.860 Ya da tamamen başka bir şey... çok daha derin bir şey... ebedi bir şey 00:00:54.860 --> 00:01:00.180 Kelimelerle açıklanamayan bir şey. İdrak edildiğinde gerçek huzur, 00:01:00.180 --> 00:01:06.720 gerçek doyum getiren bir şey. Burada zihin perdesinin ötesine, 00:01:06.720 --> 00:01:12.220 düşüncelerin ve duyumların ötesine bakacağız. 00:01:12.220 --> 00:01:15.632 özünde kim olduğumuz gerçeğini bulmak için. 00:01:33.392 --> 00:01:37.392 Şu halde zihin nedir? 00:01:37.792 --> 00:01:44.430 Tarih boyunca bu soru sayısız kere sorulmuştur. 00:01:44.430 --> 00:01:49.790 İnsanlığın en eski spiritüel ve bilimsel araştırmalarından itibaren insan zihni 00:01:49.790 --> 00:01:55.380 farklı kültürlerde çeşitli şekillerde kavramsallaştırılmış ve anlaşılmıştır. 00:01:55.380 --> 00:02:01.580 İnsanlar, felsefe, psikolojik ve bilimsel teorilerle birlikte 00:02:01.580 --> 00:02:08.280 direk sorgulama yöntemlerinden faydalandılar zihnin sırlarını çözebilmek için ... 00:02:08.280 --> 00:02:14.790 Zihnin ve bedenin ötesinde kim olduğumuzu bulmak için. Genelde zihni, 00:02:14.790 --> 00:02:19.220 beyin gibi kafanın içinde olan bir şey gibi düşünürüz; düşünme ve 00:02:19.220 --> 00:02:27.505 bilişten ile ilgili alan. Ancak zihin bundan çok daha derindir. Zihin aslında düalitedir. 00:02:28.155 --> 00:02:33.260 Aynı zamanda Maya veya yanılsama olarak da bilinir. Aynı zamanda ego olarak da bilinir. 00:02:33.900 --> 00:02:41.050 Latince'de ego kelimesi basitçe "ben" anlamına gelir. "Ben" algısı bir şeyle sınırlandığında 00:02:41.050 --> 00:02:47.915 bu Maya'dır, yanılsamadır ama sınırsız olduğunda... bilinç olduğu gerçeğine 00:02:47.915 --> 00:02:53.920 uyandığında, içinde tüm fenomenlerin ortaya çıkıp kaybolduğu bilinç 00:02:53.920 --> 00:02:59.470 o zaman artık ayrı bir "ben" ile özdeşleşme yoktur. 00:02:59.960 --> 00:03:06.920 "Ben" kelimesinin gerçek anlamı sonsuz farkındalık, sonsuz bilinçtir. 00:03:06.920 --> 00:03:13.410 Var olan tek "ben" ya da tek Benlik budur. Ancak, çoğumuzda olan şu: 00:03:13.410 --> 00:03:19.670 benlik algımız, hayat denen deneyime... 00:03:19.670 --> 00:03:25.560 düşünceler, imgeler, duygular ve daha birçok şey ile o kadar iç içe girmiş ki... Kendimizi özünde 00:03:25.560 --> 00:03:32.760 ve aslen olduğumuz gibi algılamayız. Ama kendimizi modifiye olmuş halimizle tanıyoruz... 00:03:32.760 --> 00:03:39.970 insan olma deneyimin içine karışmış halimizle. İşte gerçek ve tek Benlik yani sonsuz farkındalık, 00:03:39.970 --> 00:03:44.940 sonsuz Bilinç ile deneyiminin birbirine karışması sonucunda 00:03:44.940 --> 00:03:51.230 hayalı ben oluşuyor. Gerçek olmayan "ben" e ego veya ayrı benlik deniyor. 00:03:51.230 --> 00:03:57.710 Ego bir fikirdir; çok güçlü, çok sağlam, çok ısrarcı. 00:03:57.710 --> 00:04:04.860 Bir şahıs olduğumuz düşüncesidir. Ayrı bir bedende, ayrı bir zihinde ayrı bir varlık. 00:04:04.860 --> 00:04:10.381 Hatta sadece beden zihin olduğumuzu düşünürüz bazen. Ego, zihnin bir parçasıdır. 00:04:10.381 --> 00:04:17.510 Çok küçük yaşlarda oluşmaya başlar; benlik algısı verir bize. Diğerlerinden ayrı bir ben hissi. 00:04:17.510 --> 00:04:25.820 Ego kelimenin tam anlamıyla aslı olmayan uyduruk bir varlıktır; gerçek değildir ve 00:04:25.820 --> 00:04:34.460 beden olarak tanımladığımız şeydir. Zihnin ayrı olduğunu düşünen bölümüdür. 00:04:34.460 --> 00:04:42.790 Ego, kişisel benlik algısıdır, gerçek benlik değildir. 00:04:43.750 --> 00:04:49.630 Tamamen hayali bir ‘ben’ hakikatte ‘kim olduğum’ değil. 00:04:49.630 --> 00:04:58.279 Nihayetinde kim olduğum daha derin, bu derinlikteki var oluştur, hep var olan mevcudiyettir. 00:04:58.869 --> 00:05:05.600 Düalist zihin iki temel unsurdan oluşur... gözleyen ve gözlenen. 00:05:05.600 --> 00:05:11.540 Dünya duyumlardan, algılardan ve egosal tercihlerden oluşur 00:05:11.540 --> 00:05:17.930 algısı var. Bununla beraber, ayrı bir "ben" olduğu hissi var; 00:05:17.930 --> 00:05:25.110 gözleyen bir ‘ben’. Uyanış bu düalitenin farkına varmaktır ... 00:05:25.110 --> 00:05:32.260 ‘gözleyen ile gözlenen bir’ gerçeğine uyanmaktır. ’Özne ile nesne bir’ gerçeğine., 00:05:32.260 --> 00:05:38.710 Ve ezelden beri her an her yerde var olan farkındalığı idrak etmektir. 00:05:38.710 --> 00:05:45.600 Küçük çocuklara bakarsanız, küçük çocukların egosu yoktur. 00:05:45.600 --> 00:05:50.730 Hayata iştirak ederler adeta. Bir coşku halindedirler, canlı, neşeli 00:05:50.730 --> 00:05:54.590 çünkü dünyadan ayrı değiller. 00:05:54.930 --> 00:06:01.130 Doğduğumuzda bağımlıyızdır ve henüz kavramsal düşüncelerimiz yoktur. 00:06:01.130 --> 00:06:06.709 Büyüdükçe kavramlar ögrenir, öz farkındalık denilen yeteneği, 00:06:06.709 --> 00:06:12.040 yaptıklarımız üzerinde düşünme kabiliyeti geliştiririz bağımsız bireyler olabilmek adına... 00:06:12.040 --> 00:06:16.880 İşte bu düşünme işlemi içsel kimlik haline gelir. 00:06:16.880 --> 00:06:23.640 Egonun oluşumu doğumdan kısa bir süre sonra başlar. Nihayetinde "ben" veya "kendim" 00:06:23.640 --> 00:06:31.790 olarak adlandırdığımız kişisel bir kimlik geliştirmeye başlarız. İnsan gelişiminde 00:06:31.790 --> 00:06:38.740 ayna evresi, çocuğun aynada kendini fark ettiği aşamadır, 00:06:38.740 --> 00:06:46.050 genellikle 6 ila 18 aylıkken. Ve bu, egonun oluşumunun sadece bir kısmıdır, 00:06:46.050 --> 00:06:52.710 kendini özdeşleştirmek yoluyla oluşumunun. Tabii bu, egomuzu aynadaki 00:06:52.710 --> 00:06:59.390 karakterden alıyoruz anlamına gelmiyor. Sosyalleşme sürecinin, koşullanmanın bir ürünüdür Ego. 00:06:59.390 --> 00:07:07.730 Zira çevremizdekiler bize ayrı bir kişi, ayrı bir "ben" olarak davranmaya başlar. 00:07:07.730 --> 00:07:13.870 Böylelikle, "ben" duygusu ile özdeşleşmeyi öğreniriz; bedenimizde ortaya çıkan duyularla, 00:07:13.870 --> 00:07:21.740 dış dünyanın algılanması, kavramsallaştırılması yoluyla. Zihin böler, 00:07:21.740 --> 00:07:28.020 bir şeyleri diğerlerinden ayırır, sonra bu şeylere karşı tercihler geliştiririz. 00:07:28.020 --> 00:07:34.050 Bazı şeyleri severiz, bazılarını sevmeyiz. Bu "ben", zamanla 00:07:34.050 --> 00:07:40.140 birey olarak ayrı ve özgün kimliğimiz haline gelir. 00:07:40.140 --> 00:07:44.250 Kim olduğumuza inandığımızın hikayesi budur. 00:07:44.250 --> 00:07:48.430 Ve bizimle vücut bulan bilinç de buna inanmaya başlar, küçük yaşlardan, 00:07:48.430 --> 00:07:54.965 çocukluğumuzdan itibaren ve bizimle büyür, bir kişi olduğumuza tamamen 00:07:54.965 --> 00:08:00.930 ikna oluncaya kadar. İnsanlar büyüdükçe, ergenliğe ve yetişkinliğe doğru 00:08:00.930 --> 00:08:06.760 ilerledikçe bir ayrılık fikri geliştirirler; kafalarının içinde yaşayan "ben" olduklarına inanırlar. 00:08:06.760 --> 00:08:15.980 Böylece, ayrı egolar haline gelirler; hep bir şeyler isteyen, 00:08:15.980 --> 00:08:21.130 hep bir eksiklik duygusuyla yaşayan, duydukları eksiklikleri telafi etmek için 00:08:21.130 --> 00:08:25.990 bir şeyler biriktirme arzusunun egemen olduğu bir hayat süren. 00:08:25.990 --> 00:08:31.350 Tüm sorunlara, tüm problemlere neden olan zihindir. Zihin, 00:08:31.350 --> 00:08:35.330 ayrılık yanılsamasının tümünü yaratan bir güçtür... 00:08:35.330 --> 00:08:41.410 'dünyada yaşayan bir kişiyim' yanılsaması veya görüntüsünün tamamını 00:08:41.410 --> 00:08:48.750 Deneyerek doğru olduğunu görebiliriz ki yaşadığımız her 00:08:48.750 --> 00:08:56.590 psikolojik acının temelinde bu ‘ayrı kişi olma’ inancını, her zaman 00:08:56.590 --> 00:09:04.020 bu ayrı varlık olma inancını buluruz. Hiçbir istisna yok, istisna yok. 00:09:04.020 --> 00:09:11.000 Fiziksel acıdan bahsetmiyorum, ama psikolojik acı kesinlikle gereksizdir 00:09:11.000 --> 00:09:18.819 bu ayrı yani görünüşte ayrı beden- zihin olduğu inancından 00:09:18.819 --> 00:09:26.960 kaynaklanır. Zira bütünden kopmuş parçalar gibiyiz, 00:09:26.960 --> 00:09:32.919 birbirinden kopmuş ve birbirinden çok uzaklara yayılmış 00:09:32.919 --> 00:09:38.110 yapboz parçaları gibiyiz. O yüzden "bir şeyler eksik", 00:09:38.110 --> 00:09:42.156 "bir şeyler doğru değil" hissi var. Zihin aşılmaz bir engel gibi görünüyor. 00:09:42.156 --> 00:09:46.800 Zihinle nasıl başa çıkabiliriz? Zihnin sonu yok gibi görünüyor. 00:09:47.330 --> 00:09:53.190 Aklı kullanarak zihni fethetmeye çalışmak hiç bitmeyen bir mücadele yaratır. 00:09:53.190 --> 00:09:59.120 Çizmelerini çekerek kendini yukarı kaldırmaya çalışmak gibi bir şey. 00:09:59.360 --> 00:10:05.600 Ego harap olmuş, kaybolmuş ve kafası karışmış hisseder, 00:10:05.600 --> 00:10:12.030 hayatın hiçbir anlamı olmadığını. Ve sürekli arayışta olan zihin mücadele ederken, 00:10:12.030 --> 00:10:18.160 şair St. John of the Cross'un Ruhun Karanlık Gecesi dediği şeyi yaşarız. Bu, 00:10:18.160 --> 00:10:24.883 rüyadan uyanma sürecinin gerekli bir bölümüdür. Arayışı ve arayış içinde olanla özdeşleşmeyi 00:10:24.883 --> 00:10:32.860 bırakarak ancak, yaşamla doğrudan bir olabiliriz. 00:10:44.170 --> 00:10:49.680 Hayatımda iyi bir yerdeydim. Spiritüel arayıştan bir nevi vazgeçmiştim... 00:10:49.680 --> 00:10:55.440 Pes ettiğim için falan değil, gerçekten aranacak başka bir şey olmadığı için. 00:10:55.440 --> 00:11:00.961 Aydınlanma arayışında değildim. Bir uyanış aramıyordum. 00:11:00.961 --> 00:11:06.970 Huzur arıyordum, mutluluk arıyordum ve anladım ki tek yol var: 00:11:06.970 --> 00:11:12.430 olana teslim olmak. Hayat benim öğretmenimmiş meğer. Çok, çok, çok uzun yıllar süren arayıştan 00:11:12.430 --> 00:11:22.390 sonra her şey yıkıldı. Kendim olarak bildiğim ben yapısı yıkıldı. 00:11:23.350 --> 00:11:33.710 Salonda oturuyordum ve birkaç hafta boyunca içimde 00:11:33.710 --> 00:11:43.780 bir tür büyük bir ıssızlık olmaya başladı. Yani bu beklenmedik bir şeydi, 00:11:43.780 --> 00:11:52.460 bu uçsuz bucaksız karanlık iç manzara... bir çeşit terk edilmişlik... varoluşsal terk edilmişlik 00:11:52.460 --> 00:12:03.900 hem de yaşamın kendisi tarafından ve zihnimdeki hareketlenmeleri fark ettim, 00:12:03.900 --> 00:12:11.470 zihnimin içimdeki bu karanlık manzaradan nasıl kaçıp uzaklaşmak istediğini. Ve kendime sordum: 00:12:11.470 --> 00:12:17.800 "Acı çekmenin anlamı ne? Acının doğasında ne var? 00:12:17.800 --> 00:12:25.670 Acı nasıl sona erebilir?"Ya da belki sona ermiyor ve bu soruda ortaya çıkan şey, 00:12:25.670 --> 00:12:32.220 olduğum yerden hareket etmeme, o karanlık manzaradan uzaklaşmama isteğiydi 00:12:32.220 --> 00:12:39.730 ve benim sonum anlamına gelse bile buna teslim olmak geldi içimden. 00:12:39.730 --> 00:12:46.286 Ve sonumun gelmesi ne demek onu da bilmiyordum, bir tür biliş olarak ortaya çıktı 00:12:46.286 --> 00:12:51.820 ama henüz bilinçli değildi ve o anda beklenmedik bir şekilde benlik yapısı çöktü, 00:12:51.820 --> 00:13:02.030 tamamen yok oldu. Sanki ‘ben kimliği’ öldü ve şaşırtıcı bir şekilde 00:13:02.030 --> 00:13:11.570 ben ve yaşam arasındaki ayrılığı sona erdiren yaşamın kendisiyle bir birleşme oldu. 00:13:11.570 --> 00:13:20.320 Ve o andan itibaren idrak ettim ki, ‘Ben ve hayat biriz’. Ayrılık yok... 00:13:20.320 --> 00:13:27.320 Hepsi zihin dalgalanmalarında. Ve bu noktadan sonra, 00:13:27.320 --> 00:13:35.530 mutluluk (Amoda) bulmak adına kurban kimliği üzerine inşa edilmiş o yapı yıkıldı; sadece 00:13:35.530 --> 00:13:40.440 koşulların kurbanı değil, aynı zamanda hissettiklerimin kurbanı; duyguların kurbanı, 00:13:40.440 --> 00:13:44.790 düşüncelerin kurbanı ve bu nedenle sürekli olarak onları değiştirmeye; düşünceleri değiştirmeye, 00:13:44.790 --> 00:13:49.517 duyguları değiştirmeye, daha iyi hale getirmeye çalışmak, daha pozitif, daha coşkulu hale 00:13:49.517 --> 00:13:58.510 getirmeye çalışmak... bu sona erdi. Ve kurban kimliği gidince sanki yeniden doğmuş gibi oldum. 00:13:58.510 --> 00:14:05.330 Böylece öldüm ve ölümle yeniden doğdum. Algılarımı kapatmış tüm perdeler iniverdi sanki; 00:14:05.330 --> 00:14:11.460 Amoda kimliği üzerine kurulmuş algılarımı yani hikayesiyle, düşünceleriyle, inançlarıyla, 00:14:11.460 --> 00:14:17.898 deneyimleriyle ‘ben’ temeline oturtulmuş algılarımı kapatan tüm perdeler çözüldü. Çırılçıplak oldu, 00:14:17.898 --> 00:14:23.510 tamamen savunmasız. Hep öyle kaldı, o zamandan beri hiç değişmedi. 00:14:27.050 --> 00:14:33.610 Budizm'de ilk Yüce Gerçek, ıstırabın olduğudur. 00:14:33.610 --> 00:14:40.210 Zira koşullanmış zihnin doğasında var tatminsizlik. Dukkha, diğer bir değişle 00:14:40.210 --> 00:14:47.120 zihinde var olan kronik tatminsizlik, yalnızca fiziksel ve duygusal acıya neden olan tatminsizlik değil, 00:14:47.120 --> 00:14:53.690 aynı zamanda daha derin tatminsizlik biçimlerini de kapsar: her şeyin geçici olması, 00:14:53.690 --> 00:15:00.780 dünyevi arayışlarda kalıcı tatmin bulamama gibi 00:15:00.780 --> 00:15:07.180 Gerçek mutluluk ya da doyum, dış dünyada hele de maddi şeyler arayarak bulunamaz. 00:15:07.710 --> 00:15:11.428 İşler düşündüğümüz gibi gittiğinde bile, Her şeyi usulüne uygun 00:15:11.428 --> 00:15:16.365 yapıyor olsak bile -iyi bir insanız, güzel ilişkilerimiz, başarılı kariyerimiz var- 00:15:16.365 --> 00:15:21.970 o zaman bile derinlerde yatan ve sürekli bizimle olan ‘hala oturmayan bir şeyler var’ hissi taşırız. 00:15:21.970 --> 00:15:29.090 Eksikliğini duyduğumuz, doğru bir şekilde algılayamadığımız bir şey 00:15:29.090 --> 00:15:36.020 ve buna ne kadar yakından bakarsak o kadar canlı, o kadar belirgin hale gelir. 00:15:36.020 --> 00:15:42.690 Bu yüzden sık sık söylediğim şey: uyanış sürecindeki ilk adım 00:15:42.690 --> 00:15:50.280 acı çektiğimizi kabul etmektir. Acı çekme hissini şöyle özetleyebiliriz: 00:15:50.280 --> 00:15:56.360 hayatım hiç yolunda gitmiyor ya da belki ben doğru yolda değilim. 00:15:56.360 --> 00:15:59.893 Ama bu, rahatsız edici bir his... Rahatsız edici olması bir lütuf zira 00:15:59.893 --> 00:16:07.173 bizi hayal bile edemeyeceğimiz yerlere götürebilecek bu sorgulamaya götürüyor. 00:16:07.173 --> 00:16:15.520 İnsanlar neden acı çekiyor? Fiziksel acıdan bahsediyorsak, şunu anlamalıyız ki, 00:16:15.520 --> 00:16:24.350 fiziksel acı çekmemizin bir nedeni var. Fiziksel acı 00:16:24.350 --> 00:16:33.770 genetik olarak miras aldığımız bir koruma aracıdır. Hiç acı çekmeseydik, 00:16:33.770 --> 00:16:43.410 sürekli bir şeylere çarpardık, sülfürik asit içerdik ve 00:16:43.410 --> 00:16:51.740 bedenimiz uzun süre dayanmazdı. Psikolojik acının nedeni farklı. 00:16:51.740 --> 00:17:00.330 O da şu: "yanlış yapıyorsun". Yani psikolojik acı sorun değil, 00:17:00.330 --> 00:17:05.930 çözümün başlangıcıdır. Psikolojik acı, yaptığımız diğer bir yanlışlık hakkında 00:17:05.930 --> 00:17:12.540 yani ayrı bir insan olduğumuza inanmak hakkında bize bir ders veriyor. 00:17:12.540 --> 00:17:19.150 Bu bir hata... Hataların en büyüğü. Bu, ilk günahtır; 00:17:19.150 --> 00:17:28.840 göklerin krallığından, cennet bahçesinden kovulmamıza sebep olan ilk günah. 00:17:30.360 --> 00:17:37.790 Günah kelimesinin orijinal anlamı "amaçlanan hedefi başaramamak" tır. 00:17:37.840 --> 00:17:44.514 Egosal bilinç, sürekli olarak hedefi kaçırdığımız patolojik bir zihin durumudur. 00:17:44.514 --> 00:17:51.200 "Düşüş" ün anlamı budur. Bilgi ağacının meyveleri -iyi ve kötü- üzerine, 00:17:51.200 --> 00:17:56.850 düşünceler üzerine odaklanmış bir haldeyiz. 00:17:56.850 --> 00:18:03.050 Düalist zihin, algıladığımız form dünyasına şekil veren olgulardan oluşur 00:18:03.050 --> 00:18:10.250 yani duyumlardan, algılardan, bencil tercihlerden ve bu 00:18:10.250 --> 00:18:17.480 gözleyen ayrı bir "ben” var algısından. İşte 00:18:17.480 --> 00:18:20.580 ego ile özdeşleşmenin temelınde yatan bu "ben" düşüncesidir. 00:18:20.580 --> 00:18:30.226 Her ne yaşıyorsak onu yaşayan bu "ben". Üzgün, endişeli ya da 00:18:30.226 --> 00:18:34.770 yalnızsam, bu deneyimi yaşayan bu "ben". Eğer seninle konuşuyorsam, 00:18:34.770 --> 00:18:39.800 konuşan bu "ben". Eğer dünyayı görüyorsam, dünyayı gören de bu "ben". 00:18:39.800 --> 00:18:47.620 Böylelikle tüm yaşamımız bu "ben" etrafında döner. 00:18:47.620 --> 00:18:58.680 Yaşadığımız tüm deneyimlerde merkezi karakter "Ben" dir. O yüzden yapılması gereken asıl sorgulama... 00:18:58.680 --> 00:19:03.841 Uyanışın ön koşulu, gerçekte olduğumuz "Ben" in veya 00:19:03.841 --> 00:19:06.900 benliğin doğasını keşfetmek, onu tanımaktır. 00:19:06.900 --> 00:19:13.247 Budizm'in en saygı duyulan öğretilerinden biri olan Kalp Sutrasın’da şöyle yazar: 00:19:13.247 --> 00:19:19.670 Kurtulmak için düalist zihnin bu mekanizmasının tamamının boş olduğunu, zihinde ben diye bir şey 00:19:19.670 --> 00:19:28.650 olmadığını fark etmemiz gerek. "Ben" düşüncesinden vazgeçildiğinde, düalitenin kendisi de çöker. 00:19:28.650 --> 00:19:35.120 Form tamamıyla boşluk olarak, boşluk tamamıyla form olarak görülür. 00:19:35.120 --> 00:19:43.850 Samadhi durumunda, boşluk doluluk olarak dans eder, 00:19:43.850 --> 00:19:51.570 durgunluk hareketin; sessizlik sesin özündedir. Hayat doğrudan deneyimlenir, 00:19:51.570 --> 00:19:58.580 zihin süzgeci aracılığıyla değil. O zaman bilgi ağacının meyvelerinin peşinden gitmeyiz artık 00:19:58.580 --> 00:20:04.660 iyilik kötülük diye bir şey kalmaz. Dünyayla eskisi gibi ilişki kurmadığımızda, 00:20:04.660 --> 00:20:11.923 bu, kurtuluştur, özgürleşmedir, acının, ıstırabın sona ermesidir. 00:20:11.923 --> 00:20:18.550 ‘Benim’ inancına sahibiz -benim zihnim, benim cehaletim, benim egom- 00:20:18.550 --> 00:20:23.920 çünkü kendimizi ayrı tutan bir bakış açısı ile görüyoruz her şeyi ve 00:20:23.920 --> 00:20:27.840 biliyor musunuz bu normal başlangıçta, yani bu şekilde göreceksiniz. Ama 00:20:27.840 --> 00:20:36.410 gerçekte durum farklı. Gerçekte sadece yaşam var. O kadar. Eylemde olan yaşam. Saf bir şekilde akıyor. 00:20:36.410 --> 00:20:40.700 O halde acı çekmek, yaşama karşı dirençtir; ‘Evet’imize karşı direnç, 00:20:40.700 --> 00:20:46.230 ‘Hayır’ımıza karşı direnç, görünen, vuku bulan her şeye karşı durmaktır, 00:20:46.230 --> 00:20:53.140 çünkü kendimizi ayrı hissediyoruz. Ve uyanış, 00:20:53.140 --> 00:20:56.534 işte bu ayrı olma fikrine son vermektir. 00:20:56.534 --> 00:21:01.750 Zihindeki egosal direnci, tüm enerjinin evrende nasıl hareket ettiğini gözlemleyerek 00:21:01.750 --> 00:21:09.910 anlamaya başlayabiliriz. Anlamanın bir yolu, 00:21:09.910 --> 00:21:15.980 Lichtenberg figürü adı verilen şeye bakmaktır. Lichtenberg figürü, 00:21:15.980 --> 00:21:21.820 yüksek voltajlı elektrik boşalması maddelerden geçtiğinde ortaya çıkan şekildir. 00:21:21.820 --> 00:21:28.200 Elektrik boşalması, dallanmış ağaç benzeri kanallar şeklinde desen oluşturur. 00:21:28.200 --> 00:21:36.150 Burada elektrik odunun içine gidiyor. Bu örnekte Lichtenberg figürü, 00:21:36.150 --> 00:21:42.980 beş milyon voltluk hızlandırıcı kullanılarak trilyonlarca elektronun 00:21:42.980 --> 00:21:49.984 akrilik bir blok içine enjekte edilmesiyle oluşturulmuştur. Tüm fiziksel maddeler, 00:21:49.984 --> 00:21:56.610 bu durumda akrilik blok, enerjinin direnmesi veya yavaşlamasıdır. 00:21:56.610 --> 00:22:02.680 Fırtınada, havanın direnci iletken kanalın oluşumunu ve akım akışını etkiler. 00:22:02.680 --> 00:22:08.560 Enerjinin yarattığı ağaç benzeri desenleri gözlemlediğimizde, 00:22:08.560 --> 00:22:15.960 enerjinin zaman içinde ortamda izlediği yolu görüyoruz. 00:22:15.960 --> 00:22:21.429 Ağaç benzeri bu desenler veya dallanma şekilleri, 00:22:21.429 --> 00:22:31.597 mikrodan makroya kadar doğada var olan her şeyde ve her ölçüde bulunur. 00:22:31.597 --> 00:22:38.930 Evrenin dokusu bir biçim oyunu, bir direnç oyunudur; 00:22:38.930 --> 00:22:46.440 kendisiyle bir tür saklambaç oynayan dev bir zihin. Samskaralar yani bilinçdışı örüntüler, 00:22:46.440 --> 00:22:54.410 yaşanılan deneyimin yükü ağır, enerjisi yoğun olduğunda meydana gelir. Enerjiler bir araya gelir ve 00:22:54.410 --> 00:23:00.930 "Ben" düşüncesi ortaya çıkar. Direnç ortaya çıkar. Direnç olmazsa, enerji sadece içinden geçip gider... 00:23:00.930 --> 00:23:07.020 Hayat içine akıp gider. Ama direnç olduğunda, "ben" ortaya çıktığında, 00:23:07.020 --> 00:23:12.510 enerji dallanır ve bilinçaltında yeni yollar, yeni örüntüler yaratır. 00:23:12.510 --> 00:23:20.040 Bu örüntüler kendi kendilerine çalışır, gölgelerde saklanır, 00:23:20.040 --> 00:23:25.433 tekrar ortaya çıkana ve bilinçli olarak bütüne entegre olana kadar büyür. 00:23:26.263 --> 00:23:31.870 İlk hatırladığım şey şu: Gerçekten korkmuştum ve neden korktuğumu bilmiyordum ve 00:23:31.870 --> 00:23:38.910 bir anda bir şeyler ters gidecek gibi hissediyordum ve 00:23:38.910 --> 00:23:46.360 bu his tüm hayatım boyunca devam etti ve 20'li yaşlarımda yoğunlaştı 00:23:46.360 --> 00:23:52.440 Ve dört çocuğum olmasına rağmen ağır bir depresyona girdim. 00:23:52.440 --> 00:23:59.440 Ve sonunda arayışa girdim. Yaklaşık üç dört yıl boyunca bir şeyler aradım ama 00:23:59.440 --> 00:24:03.500 aradığım şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Uyanış ile ilgili hiçbir şey duymamıştım, 00:24:03.500 --> 00:24:11.040 uyanmanın ne olduğunu bilmiyordum. Ve zamanla netleşmeye başladı: 00:24:11.040 --> 00:24:18.050 Aradığım her ne ise onu dışarda bulamayacaktım. O zamanlar iyi bir ailem, iyi bir işim vardı; 00:24:18.050 --> 00:24:23.020 herkesin isteyebileceği her şey. Ama yine de içimde ciddi bir boşluk vardı ve 00:24:23.020 --> 00:24:32.960 nihayet yaşadığım depresyondan kurtulup iyileşme yolları ararken meditasyonu keşfettim 00:24:32.960 --> 00:24:41.830 ve içine daldım, Biraz huzur buldum, biraz rahatladım ve hayatımda 00:24:41.830 --> 00:24:48.000 ilk kez o korku, o dehşet hissi bir an için kayboldu, 00:24:48.000 --> 00:24:55.090 sadece bir anlık ilk olarak o anda. Böylece, ne olduğunu, bu değişikliğin nedenini 00:24:55.090 --> 00:24:59.757 ve o korku hissinin neden geri geldiğini bulmak için elimden gelen her şeyi yaptım. 00:24:59.757 --> 00:25:05.260 Değişik spiritüel yolları araştırmaya başladım ve 00:25:05.260 --> 00:25:10.480 bu uyanış, aydınlanma terimiyle karşı karşıya geldim. 00:25:10.480 --> 00:25:19.920 Bunun ne olduğunu anlamaya çalıştım. Nihayet, 15-20 yıl sonra şunu fark ettim: 00:25:19.920 --> 00:25:24.850 Artık düşüncelerimize inanmadığımız zaman uyanmaya başlıyormuşuz. Düşünceler hala 00:25:24.850 --> 00:25:29.530 devam edebiliyor ama korku, düşüncelerime inanmaktan, sadece yaşamını sürdüren 00:25:29.530 --> 00:25:36.860 bir kişi ya da biri olduğuma inanmaktan ve bundan çok daha fazlası olduğumu görmeye başlamaktan 00:25:36.860 --> 00:25:46.510 geliyordu. Ben sonsuzum. Bu gerçekliğin oturması 5 yıldan fazla sürdü. Onu anlatacak daha iyi bir kelime yoktu. 00:25:46.510 --> 00:25:50.779 Ve onu bloke eden her şeye bakmak, her şeyi ele alıp incelemek zorunda kaldım. 00:25:50.779 --> 00:25:58.720 Yeterince iyi bir ebeveyn olamama duygusu, içimin derinliklerindeki 00:25:58.720 --> 00:26:05.108 bu yetersizlik hissi... Buna gerçekten bakmam, bunu araştırıp üzerinde düşünmem gerekti. 00:26:05.108 --> 00:26:12.546 araştırıp üzerinde düşünmem gerekti. Ve nihayet huzur geldi kendiliğinden, 00:26:12.546 --> 00:26:18.950 çabasız ve bir daha da gitmedi. Beraberinde sevgi, neşe ve bazen de eksiksiz mutluluk da geldi. 00:26:18.950 --> 00:26:24.650 Her şeyin yolunda olduğuna dair derin bir his, kendimi evde hissetmek, güvende hissetmek, 00:26:24.650 --> 00:26:30.120 kendimi sevebileceğimi hissetmek, kendimi sevmek benim için daha önce mümkün olmayan bir şeydi. 00:26:32.270 --> 00:26:37.430 Birçok insan bir anlık uyanır ama sonra tekrar uyku haline geçer. 00:26:37.430 --> 00:26:42.990 Bir yakalar bir kaybeder. Oyun gibi adeta. Uyandım ama şimdi 00:26:42.990 --> 00:26:49.500 zihin geri geldi. Uyanış gerçek anlamıyla idrak edilmediği zaman olur bu. 00:26:49.500 --> 00:26:58.520 Samadhi (Aydınlanma) durumuna ulaşıldığında tatlı bir keyiflilik hali olur; canlılık, mutluluk olur. 00:26:58.520 --> 00:27:05.640 Zihin- bilinç akışında diğer bir değişle algıda değişiklik olur, bir rahatlık, 00:27:05.640 --> 00:27:10.399 bir özgürlük duygusu gelir. Ve insan doğal olarak bu durumu özünde kim olduğu 00:27:10.399 --> 00:27:17.684 gerçeğiyle karıştırır. Bir anlık uyanış yaşadıktan sonra insan çoğu zaman 00:27:17.684 --> 00:27:24.080 daha üst boyutlar, deneyimler aramaya başlar. Zaten mevcut olan farkındalığı görüp 00:27:24.080 --> 00:27:30.320 asıl doyumun kaynağının bu farkındalık olduğunu idrak edemez. Hakikatte kim olduğumuz gerçeği 00:27:30.320 --> 00:27:38.250 geçici bir durum veya deneyim değildir. Olaylar gelir ve gider ama geriye kalan, 00:27:38.250 --> 00:27:46.890 özümüzde var olan farkındalıktır, her zaman VAR OLAN. 00:27:46.890 --> 00:27:52.780 Spiritüel boyut veya deneyim aramayadevam ederseniz, sonunda ‘arayışta olan’ daha da güçlenecek ve 00:27:52.780 --> 00:27:58.170 siz gerçeklerden daha da uzaklaşacaksınız. Arayışta olan, daima hedefi kaçırır 00:27:58.170 --> 00:28:04.210 zira geçici olanın peşinden koşar tıpkı geçici haz arayan uyuşturucu bağımlısı gibi 00:28:04.210 --> 00:28:08.110 ve tıpkı bağımlı gibi, sahte bir arayış içinde olan da her zaman 00:28:08.110 --> 00:28:11.540 kriz noktasına veya başarısızlık noktasına gelecektir. 00:28:11.540 --> 00:28:17.498 Hayat, bağımlılık yaratan davranış örüntülerinden oluşan bir şenlik yeridir ve bunu söylediğimde 00:28:17.498 --> 00:28:23.920 sadece alkol ve nikotin gibi maddelere bağımlılıktan bahsetmiyorum. Toplumda hâkim olan her şey 00:28:23.920 --> 00:28:27.970 bağımlılık yapan davranış kalıpları haline gelir; 00:28:27.970 --> 00:28:34.320 Realite televizyon bağımlılığı, ünlülerin hayatına bağımlılık, bir ayakkabı daha alma bağımlılığı … 00:28:34.320 --> 00:28:40.379 Peki neden? Bunun nedeni şu: Son derece anlamsız ve 00:28:40.379 --> 00:28:48.270 doğaya aykırı bir şekilde yaşadığımız hayattan kaçıp kurtulmanın bir yolunu bulmaktır. 00:28:48.270 --> 00:28:52.401 Ama nasıl kaçıp kurtulacağımızı bilmiyoruz, o yüzden bağımlılıklarla telafi etmeye çalışıyoruz. 00:28:52.401 --> 00:29:02.080 Oysa gerçekliği anlamak özü itibarıyla ayrıcalık sağlar: hayatımızı doğallaştırır, 00:29:02.080 --> 00:29:06.610 hayatın ritim ve akışıyla, doğanın işleyişiyle daha uyumlu hale getirir. 00:29:06.610 --> 00:29:10.440 Böyle olunca artık bağımlılığa gerek kalmaz daha doyumlu, daha sağlıklı, 00:29:10.440 --> 00:29:15.130 genel anlamda daha iyi hayatlar yaşarız; 00:29:15.130 --> 00:29:22.160 ‘senin hayatın sana, benim hayatım bana’ gibi çarpık bakış açısı olmadan. 00:29:22.160 --> 00:29:26.560 İnsan aklının düşünebileceği, doğaya en aykırı şeylerden biridir bu görüş. 00:29:26.560 --> 00:29:32.169 Bahçemdeki elma ağacındaki çiçek gibi, ‘bu benim yaşamım' diye düşünüp 00:29:32.169 --> 00:29:36.230 'sonsuza kadar hayatta kalmam lazım' demesi gibi bir şey bu. Çiçeğin arzusu 00:29:36.230 --> 00:29:38.410 gerçekleşse ne elma kalırdı ne elma ağacı. 00:29:38.410 --> 00:29:43.917 Gerçeği anladığımızda, doğal olarak ego merkezli bir yaşamdan, 00:29:43.917 --> 00:29:49.740 istek, arzu, nefret örüntülerini sürekli olarak besleyen bir yaşamdan, 00:29:49.740 --> 00:29:54.920 daha doğal, daha akışta olan bir yaşama geçiş olur. 00:29:54.920 --> 00:29:59.990 Ve belki belli bir noktadan sonra bu fikir yeterli gelmeyebilir 00:29:59.990 --> 00:30:07.380 o zaman da spiritüel arayışa başlarız ya da belki ondan önce bazı psikolojik araştırmalar yaparız. 00:30:07.380 --> 00:30:11.770 Sonra, bir an gelir, sen ben ayırımı yanılsamasının ötesini görmeye hazır oluruz. 00:30:11.770 --> 00:30:18.615 O zaman da manevi arayış diğer bir değişle bilinçli bir spiritüel arayış başlar. 00:30:18.615 --> 00:30:23.720 Çünkü spiritüel arayış, spiritüel arayışta olduğumuzun farkına varmadan önce başlayabilir. 00:30:23.720 --> 00:30:33.557 Bilinçli olduğunda, yaşamı, olanı artık savaşılacak bir şey olarak değil, 00:30:33.557 --> 00:30:38.050 uyanmak için bir davet olarak görebiliriz. 00:30:38.050 --> 00:30:40.570 Böylece hayata daha açık olmaya başlarız. 00:30:40.570 --> 00:30:47.250 Ayrıca acı çekmek, içgörü geliştirmenin en iyi, en doğal aracıdır. 00:30:47.250 --> 00:30:52.123 Acı çekmeyince sorulması gereken derin soruları soramayız. Eğer acı çekmiyorsak, 00:30:52.123 --> 00:30:58.840 hayatı yüzeysel bir şekilde yaşıyoruzdur; Epiküryen felsefesiyle yani kaygı yok, tasa yok 00:30:58.840 --> 00:31:03.000 sahte bir hayat. Bir es verip neler oluyor diye düşünmeyiz. ‘Ben kimim?’ diye, 00:31:03.000 --> 00:31:06.030 Bu ne demek?’ diye sormayız asla. ‘Tüm bunların amacı ne? 00:31:06.030 --> 00:31:10.000 Bunların anlamı ne?’Acı çekmeyene kadar bu soruları sormayız. 00:31:10.000 --> 00:31:13.860 Bu yüzden acı çekmek muazzam bir araç. İçgörüyü geliştirir. 00:31:13.860 --> 00:31:20.930 Günümüzde her şeyi daha kötü hale getiriyoruz gereksiz yere. Gereksiz ıstıraplar icat ediyoruz. 00:31:20.930 --> 00:31:25.410 Ben buna meta-acı diyorum. Meta acı kafanızın içindeki ‘ben’ den kaynaklanıyor, 00:31:25.410 --> 00:31:31.150 ‘sürekli acı çekiyorum, acı çekmemem lazım’’ diyen o küçük ‘ben’ den. 00:31:31.150 --> 00:31:35.700 Bu, anında acıyı ikiye katlıyor. Zira şimdi doğal olan ve hayatınızın bir parçası olan 00:31:35.700 --> 00:31:40.385 ve kaçınamayacağınız acıya ilaveten meta-acı var. 00:31:40.385 --> 00:31:46.510 Doğayla savaş halinde olmaktan, yaşadığınız acıyla savaş halinde olmaktan kaynaklanan gereksiz acı. 00:31:46.510 --> 00:31:52.625 Oyun, içgörüye, farkındalığa yol açan doğal bir süreçten, doğa vergisi önemli bir araçtan kurtulmak değildir. 00:31:52.625 --> 00:31:58.380 Oyun, acıya karşı savaş açarak onu gereksiz yere büyütmemektir. 00:32:00.080 --> 00:32:07.292 Acıya karşı direnci bıraktığımızda acı acı olmaktan çıkar. 00:32:07.292 --> 00:32:13.900 Bizim yararımıza olan bir şeye dönüşür. Genellikle spiritüel ortamlarda 00:32:13.900 --> 00:32:21.575 "olanı sevmek" ifadesini duyarız. Ne olursa olsun acıyı kabullenmek, sevmek mümkündür; 00:32:21.575 --> 00:32:27.322 egosal tercihlerden vazgeçmeyi öğrenerek, ortaya çıkan acının aslında 00:32:27.322 --> 00:32:33.794 yaşamla daha derin bağ kurnamıza yardımcı olan güçlü bir fenomen olduğunu anlayarak. 00:32:33.794 --> 00:32:39.400 Olanla sakin kalarak, ego yapısında var olan direnç örüntüleri 00:32:39.400 --> 00:32:47.290 arındırmaya başlarız. Bu bizi teslimiyet paradoksuna götürür. 00:32:47.290 --> 00:32:53.381 Teslimiyet paradoksu, direndiğimiz şeyin büyüdüğünü fark etmektir. 00:32:53.381 --> 00:33:00.450 Direnç egoyu güçlendirir aslında. Ego, dirençten başka bir şey değildir aslında. 00:33:00.450 --> 00:33:06.130 Aydınlanma yolunda, şu ya da bu duyguyu hissetmemek gerektiği 00:33:06.130 --> 00:33:12.320 fikrine kapılırız. Nefret veya öfke hissettiğimizde gerilediğimizi hissedebiliriz. 00:33:12.320 --> 00:33:19.300 İnsan duygularının tümünün yaşanması gereklidir. 00:33:19.300 --> 00:33:25.292 Paradoks şu ki, her duyguyu tam olarak kabul ettiğimizde, ona karşı direnci bıraktığımızda, 00:33:25.292 --> 00:33:31.458 inançlarla dolu, yargılar ve tercihlerle dolu duygudan 00:33:31.458 --> 00:33:37.130 saf bir hisse, yalın canlılığa dönüşür; 00:33:37.130 --> 00:33:43.170 Değerlendiren, anlam yükleyen zihnin ötesinde olan saf bir duyumsamaya bu. 00:33:47.460 --> 00:33:54.000 Zen'de bu konuyu anlatan ünlü bir hikâye var. 00:33:54.000 --> 00:34:01.308 Bir keresinde bir öğrenci, bilgeliği ve sakinliği ile tanınan Zen ustası Tenzin'e 00:34:01.308 --> 00:34:09.430 "Usta, eşiniz vefat ettiğinde üzüldünüz mü?" diye sorar. "Tabii ki üzüldüm,' diye yanıtlar Tenzin, 00:34:09.430 --> 00:34:15.700 " Nasıl üzülmeyeyim ki?" Öğrenci şaşıkılıkla sorar, "Ama ben sizin bir Zen ustası olduğunuzu sanıyordum. 00:34:15.700 --> 00:34:23.580 Bu tür duyguların ötesinde olmanız gerekmez mi?" Tenzin gülümseyerek nazikçe 00:34:23.580 --> 00:34:30.870 cevap verir, "Ah, yanlış anladın. Üzüldüğümde, 00:34:30.870 --> 00:34:38.000 üzüntüyü tam olarak hissetmek, derinden deneyimlemek için kendime izin verdim. Ve böyle yaparak 00:34:38.000 --> 00:34:44.860 o anın gerçekliğini onurlandırdım. Sonra gökyüzünden geçen bulutlar gibi, hüzün geldi ve gitti. 00:34:45.380 --> 00:34:57.470 Ama gökyüzü, varlığımın sınırsızlığı değişmeden kaldı. 00:35:02.920 --> 00:35:10.640 Gerçeğe uyanışım tam olarak yüksek lisanstayken başladı. 00:35:10.640 --> 00:35:20.520 Yaşadığım bir dizi kişisel deneyim beni epey zorlamıştı. Yaşamın, özellikle kendi yaşamımın 00:35:20.520 --> 00:35:29.560 amacını ve anlamını sorgulamaya başladım. ‘Bütün bu yaptıklarımın ne anlamı var?’ diye sordum. 00:35:29.560 --> 00:35:35.820 Uyanış deneyimim, herhangi bir şey olmadan sadece farkında olmaktan ibaretti. 00:35:35.820 --> 00:35:43.947 Çok özgürleştiriciydi. Büyük bir rahatlama hissi oldu, 00:35:43.947 --> 00:35:52.280 sanki büyük bir baskı altında olan bir şeyi serbest bırakmış gibi. 00:35:52.280 --> 00:35:58.220 Hafifledim, canlandım. Tek hatırladığım sadece var olmaktı. 00:35:58.220 --> 00:36:03.320 Tek olmak istediğim bu... sadece ol’mak. Özel bir şey yok. Benim için büyük değişim 00:36:03.320 --> 00:36:13.520 diyorum buna. Beni gerçekten değiştirdi... Neredeyse "tümden" demek istiyorum ama... 00:36:13.520 --> 00:36:19.090 gerçekten olayları nasıl gördüğüm ve deneyimleme şeklim, insanları nasıl gördüğüm, 00:36:19.090 --> 00:36:25.760 insanlarla nasıl etkileşime girdiğim... ve yani şöyle söyleyeyim: 00:36:25.760 --> 00:36:34.330 yaptığım her şeyde, söylediğim her şeyde ya da yaşadığım her şeyde, sadece farkındalık ifade buluyordu. 00:36:34.330 --> 00:36:39.750 Özüm olan farkındalık ifade buluyordu. Yani o anda 00:36:39.750 --> 00:36:45.360 veya herhangi bir anda ne söylüyor ne yapıyorsam olan tek şey farkında olmaktı 00:36:45.360 --> 00:36:52.760 ve bu benimle kaldı. Ve doğasını ortaya koymaya devam etti. 00:36:52.760 --> 00:37:01.140 Düşüncelerin akıp gittiğini görebiliyordum sanki ve yapılması gereken oluyordu, 00:37:01.140 --> 00:37:06.380 eylem açığa çıkıyordu . Beden sadece rolünü yapıyor, eylemi gerçekleştiriyordu. 00:37:06.380 --> 00:37:10.810 Daha önce böyle değildi. Daha önce bir şey düşünürdüm, 00:37:10.810 --> 00:37:14.720 "Sanırım bunu yapmam gerekiyor" ve bu kişinin "ben" i bunu yapıyordu. 00:37:14.720 --> 00:37:20.220 Hayır, şimdi olan yani, olmaya başlayan şey, ben sadece ol’uyorum. 00:37:20.220 --> 00:37:29.550 Farkında oluyorum ve eylemler ortaya çıkıyordu ve dahası beden bir araçtı 00:37:29.550 --> 00:37:35.130 ve ben o anda bedeni izliyordum. Beden, farkındalıkta açığa çıkan herhangi bir eylemi yerine getiriyor sadece 00:37:35.130 --> 00:37:39.800 ve ben bir katılımcı ve gözlemciyim. Bence en güzel yanı bu. 00:37:41.790 --> 00:37:49.190 Farkındalıkta seçenek diye bir şey yok. Gerçek Benlik seçimin ötesindedir. Bunu duyan kişi, 00:37:49.190 --> 00:37:54.740 "Tamam, her şeyden vazgeçiyorum. Hiçbir seçim yapmayacağım" diyebilir. 00:37:54.740 --> 00:38:00.120 "Gidip bir mağarada oturacağım, o kadar." Ve birçok insan bunu yaptı. 00:38:00.120 --> 00:38:06.629 Fakat sorun şu ki, bu da bir seçimdir. Yani aslında şu anlama geliiyor: Seçimlerimi ve arzularımı 00:38:06.629 --> 00:38:13.490 bastırmayı seçiyorum. Seçmemeyi seçen koşullanmış zihindir. 00:38:13.490 --> 00:38:19.510 Hem seçmek hem de seçmemek, hepsi koşullanmış zihin boyutundadır. 00:38:19.510 --> 00:38:24.120 Peki, öyleyse, o zihnin farkında olan kim ya da ne? 00:38:24.120 --> 00:38:28.600 Uyanıştan sonra, koşullanmış benliğin hala en sevdiği çayı seçtiğini göreceksiniz. 00:38:28.600 --> 00:38:35.530 Vücuduna iyi gelen sağlıklı yemeği de yiyecektir. 00:38:35.530 --> 00:38:39.850 Artık seçim yapılmıyor değil. Pek çok seçim oluyor hala, her zaman açığa çıkıyor. 00:38:39.850 --> 00:38:45.960 Ancak aradaki fark, "Benl" algısının bu seçimlere dahil olmamasıdır. 00:38:45.960 --> 00:38:51.220 Zira "Ben" düşüncesi ortadan yok olmuştur. 00:38:51.220 --> 00:39:01.560 "Ben" seçim yapmıyor-um, seçimi de bastırmıyor-um. 00:39:03.160 --> 00:39:09.350 Şu halde uyanmak, egonun görünmez duvarlarını yıkmaktır, 00:39:09.350 --> 00:39:15.990 bu zırhı yıkmak ve her şeyle ‘Bir’ olduğumuzu fark etmektir. Ve sonuç olağanüstü. 00:39:15.990 --> 00:39:20.770 Çünkü öfke, acı, üzüntüden dolayı ıstırap çekmediğimizi keşfederiz ... 00:39:20.770 --> 00:39:27.890 Yaşamı reddettiğimiz için acı çekiyoruz ve kendimizi yaşama açmayı, yaşamı kucaklamayı öğrenebiliriz 00:39:27.890 --> 00:39:32.680 o zaman her an yaşamla bir oluruz, her şeyiyle, bilinçli olarak. 00:39:32.680 --> 00:39:40.570 Acı çekmektense kendimizi iyi hissetmeyi tercih ederiz... Bu normal bir şey. İnsanda var olan bir şey, 00:39:40.570 --> 00:39:48.520 normal Homo sapiens türünde, kendini kötü hissetmektense iyi hissetmeyi tercih eder. 00:39:48.520 --> 00:39:56.960 Ve bilinçli olunca insan kendini gerçekten iyi hissediyor, 00:39:56.960 --> 00:40:02.920 bunun farkına vardığımız zamanlarda, sanırım içimizde bir şey sıradan insan beynine kaydoluyor, 00:40:02.920 --> 00:40:12.110 "Oh, sevdim bunu. Bu mümkünmüş demek." Ve bu his kendini besleyerek güçleniyor. 00:40:12.110 --> 00:40:17.980 Uyanış yavaş yavaş aşamalar halinde gerçekleşebilir ya da radikal bir değişimle 00:40:17.980 --> 00:40:24.360 aniden olur, bir anda kim olduğumuzu idrak ederiz, rüyadan uyanmış gibi oluruz. 00:40:24.360 --> 00:40:31.550 Sanki tüm hayatımız boyunca hayali karakterimizin içinde uyuyormuşuz gibi. 00:40:31.550 --> 00:40:36.220 Uyanık kalmak için benlik yapısının arınmaya devam etmesi gerekilir. 00:40:36.220 --> 00:40:43.308 Tam olarak uyanmış olsak bile, tetikte olmak, bir sonraki düşünceye inanmamak, 00:40:43.308 --> 00:40:49.840 bilinçdışı düşünceler ortaya çıktığında olanla sakin kalmak önemlidir. 00:40:49.840 --> 00:40:56.800 Aksi takdirde, bilinçdışı zihin örüntüleri gerçeği gizleyebilir. 00:40:56.800 --> 00:41:04.290 Bilinçdışı (bilinçaltı) şeffaf bir bilinçdışı haline gelmelidir. 00:41:04.290 --> 00:41:10.070 Bilinçaltındakilerle yüzleşmezsek, spiritüel baypas olarak adlandırılan şeye düşeriz. 00:41:10.070 --> 00:41:16.960 Spiritüel baypas, bazı bireylerin zaten uyanmış oldukları konusunda ısrar etme eğilimini ifade eder, 00:41:16.960 --> 00:41:23.660 Bunu, zor duygularla yüzleşmekten, çözülmemiş psikolojik sorunlar veya gerçek yaşam 00:41:23.660 --> 00:41:30.670 zorluklarıyla yüzleşmekten kaçınmak için yaparlar. Egosal zihin, 00:41:30.670 --> 00:41:37.950 bir anlığına deneyimlenen uyanışı sahiplenip insanı o hakikat yerinden yaşamaktan alıkoyabilir. 00:41:37.950 --> 00:41:43.430 Yatağımda oturmuş ertesi gün yaptıracağım mamografi testini düşünüyordum ve bu 00:41:43.430 --> 00:41:50.610 her yıl yaşadığım aşırı kaygı yaratan bir deneyim haline gelmişti. 00:41:50.610 --> 00:42:00.930 Bu kadar yoğun korkuyu hissetmekten yorulmuştum. 00:42:00.930 --> 00:42:07.310 Ölmekten korkmaktan yorulmuştum ve yatakta oturuyordum 00:42:07.310 --> 00:42:17.040 ve bir anda bu şeyi yarın ödüm kopmadan yapamaz mıyım diye düşündüm. 00:42:17.040 --> 00:42:28.030 Ve bir düşünceydi bu, gerçekten, sadece bir düşünce ama birdenbire aslında bunu yapabileceğime dair 00:42:28.030 --> 00:42:38.630 bir farkındalık dalgası hissettim. Ve bunu nereden bildiğimi bilmiyordum. 00:42:38.630 --> 00:42:47.860 Az önce ne değişmişti bilmiyordum, ama bir şeylerin değiştiği kesindi. Ve şaşkına dönmüştüm. 00:42:47.860 --> 00:42:55.260 Birdenbire bunun daha önce yıllarca yaşadığım o korkunç endişe dolu deneyimlerden farklı olacağını bildim. 00:42:55.260 --> 00:43:01.000 Ve bu, mamografinin iyi çıkacağı anlamına gelmiyordu. 00:43:01.000 --> 00:43:05.290 Bu meme kanseri olmadığım anlamına gelmiyordu. 00:43:05.290 --> 00:43:12.800 Bu bana gerçekten tuhaf geldi. Şok oldum ve ayağa kalktım 00:43:12.800 --> 00:43:21.150 ayağa kalktım partnerimin yanına gittim, bilgisayarıyla meşguldü. Sadece kapıda durdum 00:43:21.150 --> 00:43:24.160 Nihayet yukarı baktığında orada olduğumu fark etti ve "Ne?" dedi. 00:43:24.160 --> 00:43:35.260 Ve 'bir şey' dedim... 'Az önce bir şey oldu.' İlerleyen günlerde anlattım ona. 00:43:35.260 --> 00:43:40.190 Yavaş yavaş fark etmeye başladım; bu, artık korkuyla yaşamıyorum gibi bir şey değildi sadece. 00:43:40.190 --> 00:43:50.920 Kendimi huzurlu hissediyordum, her zaman sürekli yaşadığım stres yok olmuştu. 00:43:50.920 --> 00:43:59.240 Zihnim sakinleşmişti. Ama hayatım aynıydı aslında. 00:43:59.240 --> 00:44:03.750 Bir uyanış, bir aydınlanma yaşamış olduğumu aylar sonra anladım. 00:44:03.750 --> 00:44:09.140 Anlamam gerçekten çok uzun zaman aldı. Tek bildiğim, artık eskiden olduğu gibi acı çekmiyordum. 00:44:10.460 --> 00:44:16.520 Ve zihnim sakindi, o zamandan beri hala öyle. 00:44:17.890 --> 00:44:24.874 Uyanışın kendisinin bir anısı olamaz. Sadece deneyimlerin ve olayların anısı vardır. 00:44:24.874 --> 00:44:31.330 Anı varsa, zihinde bir direnç izi kalmış demektir. 00:44:31.330 --> 00:44:37.381 Bu direnç işareti, "ben" düşüncesinin başlangıcı… orijinal tekrarıdır... 00:44:37.381 --> 00:44:43.080 Uyanışın kendisi zihinde bir iz bırakmaz. Uyanış bir deneyim değildir. 00:44:43.080 --> 00:44:50.040 Ezelden beri var olan farkındalık, şimdide kendine, gerçeğine uyanır; 00:44:50.040 --> 00:44:58.374 doğrudan, hafıza ve zihnin filtreleri aracılığıyla değil. 00:44:58.374 --> 00:45:05.370 Herhangi bir boyut, herhangi bir deneyim peşindeysek ve orada yaşamaya çalışıyorsak, onu kaçırmışız demektir. 00:45:05.370 --> 00:45:11.770 Eğer gelip gidiyorsa, eğer şimdi ve burada değilse, o zaman bu bizim gerçek doğamız değildir. 00:45:16.140 --> 00:45:22.830 Şimdi bir dakika ayıralım ve gerçek doğamızı keşfetmek için doğrudan doğruya sorgulama yapalım. 00:45:22.830 --> 00:45:31.350 Doğrudan doğruya demek zihin yoluyla değil demektir. Zihnin ötesinde olanı, zihin aracılığıyla anlayamazsınız. 00:45:31.350 --> 00:45:41.830 Dikkatinizi içinize kaydırın ve bu anın farkında olun. Farkındalığın kendisinin farkına varın. 00:45:41.830 --> 00:45:50.280 Bu farkındalıkta ortaya çıkan düşünceleri, duyumları ve duyguları fark edin ve 00:45:50.280 --> 00:45:57.760 içinde ortaya çıktıkları açıklığı da fark edin. 00:45:58.600 --> 00:46:04.660 Bilinçaltından yukarı fenomenler çıkabilir: Düşünceler, anılar, hisler, 00:46:04.660 --> 00:46:11.560 duygular, enerjiler. Doğal bir temizleme sürecidir bu. Sorgulama yaptığımızda 00:46:11.560 --> 00:46:18.680 gerçekleşen doğal bir arınma süreci. Sadece açık olun, ortaya çıkan her şeye açın kendinizi. 00:46:18.680 --> 00:46:24.270 Zihnin doğal halinde kalmaya izin verin kendinize, 00:46:24.270 --> 00:46:32.280 kavramsal düşünmenin yarattığı sınırlanmışlıktan arınmış zihinde kalın. 00:46:36.070 --> 00:46:43.400 Doğrusu, benim kendi uyanışım, iki aşama halinde gerçekleşti,. İkisi birbirinden tamamen farklı. 00:46:43.400 --> 00:46:51.710 İlk bölümde yaşadığım değişime acı dolu bir yerden gitmiştim. 00:46:51.710 --> 00:46:56.440 Derin bir ıstırap çekiyordum ve bunun düşüncelerle bir ilgisi olduğunu biliyordum. 00:46:56.440 --> 00:47:00.629 Düşünme şeklimle, dünyayı algılama şeklimle, 00:47:00.629 --> 00:47:06.700 kendimi algılama şeklimle bir ilgisi vardı. Ve bu, beni 00:47:06.700 --> 00:47:12.730 düşüncenin doğasını doğrudan doğruya sorgulamaya götürdü. En önemlisi 00:47:12.730 --> 00:47:17.440 düşünen sahsın doğasını; görünüşte bu düşüncelere tutsak kişinin doğasını. 00:47:17.440 --> 00:47:26.960 Böylelikle doğrudan sorgulama sonucunda, düşünen kişi olduğum algısı yok oldu 00:47:26.960 --> 00:47:33.120 ve düşünen kişi algısı yok olunca sanki tüm düşünce biçimleri anlamını yitirdi benim için. 00:47:33.120 --> 00:47:40.320 O anda farkına varamadığım şey, düşünceler anlamsızlaşınca saf bir deneyimle, 00:47:40.320 --> 00:47:48.280 sınırsız bilinçle baş başa kaldığımdı. Ve benim için bu son derece huzur vericiydi, 00:47:48.280 --> 00:47:56.950 acılarımı muazzam bir şekilde hafifletti. Bu benim uyanışımın ilk bölümüydü. 00:47:56.950 --> 00:48:02.640 O aşamada bile açığa çıkan netlik ve huzurun çok daha derin olabileceğine, 00:48:02.640 --> 00:48:08.260 bununla daha derinlere inilebileceğine dair hiçbir fikrim yoktu. 00:48:08.260 --> 00:48:15.680 Böylece birkaç günlük bir süre içinde, yaşadığım ilk anlık uyanış, 00:48:15.680 --> 00:48:25.760 ilk derin, özgürleştirici ve hayret verici deneyim, insan boyutunun ötesine geçen 00:48:25.760 --> 00:48:32.810 bir şeye dönüştü; Ben diyerek sahiplendiğim sınırlı formların hepsinin ötesine geçti. 00:48:32.810 --> 00:48:38.810 Dünyayı gördüğüm sınırlı bakış açılarının tümünü aştı. 00:48:38.810 --> 00:48:44.980 Bunların hepsi dağıldı. Geriye kalanı, su anda da olanı, 00:48:44.980 --> 00:48:52.267 anlatmak, kelimelere dökmek son derece zor. Ancak,Ancak kitaplarla, 00:48:52.267 --> 00:48:56.730 kendini bu konuya adamış insanlarla doğrudan etkileşim yoluyla 00:48:56.730 --> 00:49:00.440 açığa çıkarılabilir ve eğer buna hazırsa ve kendini 00:49:00.440 --> 00:49:05.890 araştırmaya adamışsa, o kişiye açıklanabilir. 00:49:07.120 --> 00:49:15.480 Kimse size zihnin ne olduğunu, matrisin ne olduğunu veya ne olduğunuzu anlatamaz. 00:49:15.480 --> 00:49:22.500 Sınırsız olanı, tarif edilemez olanı anlamak için 00:49:22.500 --> 00:49:28.560 zihnin olağanüstü derecede sakin, duru ve hareketsiz olması gerekir. 00:49:28.560 --> 00:49:33.576 Bu derin sükûnette, bu derin sessizlikte sonsuz bir şeyi keşfetme 00:49:33.576 --> 00:49:40.410 olasılığı var, tüm sınırlarıın ötesinde ebedi olan bir şeyi. 00:49:40.410 --> 00:49:47.710 Diyelim ki, bir metaforla anlatırsak, kafanız, 00:49:47.710 --> 00:49:52.110 egonun kafası yaşam tarafından kesildiği zaman aydınlanma olur. 00:49:52.110 --> 00:49:57.067 Açık ve net bir şekilde beden-zihin olmadığınızı gördünüz. 00:49:57.067 --> 00:50:02.240 Beden-zihnin içinde bir varlık değilsiniz ama kafa hayat tarafından kesildi 00:50:02.240 --> 00:50:06.870 ve hala tepeden aşağı yuvarlanıyor ve tepeden aşağı yuvarlanırken 00:50:06.870 --> 00:50:13.258 beraberinde eski kalıpları, eski şemaları, eski bakış açılarını götürüyor,. Artık bunların 00:50:13.258 --> 00:50:18.830 hiçbiri dikkatinizle beslenmiyor. Zira siz siz sadece tanıklık yapıyorsunuz, bütünlüğünüzü bozmadan gözlemliyorsunuz. 00:50:18.830 --> 00:50:23.720 Ortaya çıkan o eski kalıpları bildiğinizi görüyorsunuz ama onlarla ilgilenmiyorsunuz. 00:50:23.720 --> 00:50:27.580 Ancak, onlar ortaya çıkmaya devam ediyor, hala oluyorlar. Yani kafa tepeden aşağı yuvarlanıyor ama 00:50:27.580 --> 00:50:34.040 belli bir noktada duracak. Zihin durulmuş, hareketlenme yok. Bundan böyle karma yok, 00:50:34.040 --> 00:50:39.680 geçmiş karma işlemiyor artık. Arayıp bulmanız ve çözmeniz gereken 00:50:39.680 --> 00:50:48.110 düşünce ıörüntüleri yok. Onlar gitti. Ve bu Moksha’dir, Kurtuluş’tur. 00:50:48.110 --> 00:51:04.470 Bir açılma olduğunu gördüm, hala büyümeye devam eden bir açılma. Yaşama açtım kendimi. Hayatı bedenin içindeki bir kişi olarak değil, 00:51:04.470 --> 00:51:11.875 sessizce, huzur içinde tanıklık ederek gözlemlemeye açtım kendimi. 00:51:11.875 --> 00:51:17.600 Hayat anlardan, eylemlerden ibaret.,. Ancak bu eylemleri yapan yok. 00:51:17.600 --> 00:51:23.770 Bir köpek havlıyordu... Olan, sessizliğin içinde bir havlamaydı sadece ya da biri yürüyordu 00:51:23.770 --> 00:51:32.080 veya bedenim yürüyordu ama bu sadece yürüyüştü. Yürüyen biri yoktu. 00:51:32.080 --> 00:51:36.950 Ve bununla beraber bazen hayatıma eşlik eden iç diyalog da sona erdi. 00:51:36.950 --> 00:51:43.520 Böylece, hayatı deneyimleyen kişi olma düşüncesinin 00:51:43.520 --> 00:51:48.090 dışına çıktığım anlar giderek daha da sıklaştı. 00:51:48.090 --> 00:51:53.080 Ve bunlar olurken, düşündüğüm her şey, yaptığım her şey 00:51:53.080 --> 00:52:00.600 farklı bir anlam kazanmaya başladı. Bütün dünya 00:52:00.600 --> 00:52:08.400 bana karşı ya da hayat bana çok zor geliyor diye düşünmek, hayatımda bir değişiklik 00:52:08.400 --> 00:52:22.810 olsun diye dua etmek yerine, kalbimi daha fazla açmaya, olan her şeyin daha yüce 00:52:22.810 --> 00:52:28.320 bir amacı olduğunu görmeye başladım: Kalbimi daha çok açmak. Hayatı olduğu gibi kucaklamak. 00:52:28.320 --> 00:52:32.963 Kaza ya da hata dediğim şeyler veya hoşuma gitmeyen şeyler, 00:52:32.963 --> 00:52:38.880 bunların yanlış olmadığını görmeye başladım ve bana karşı olmadıklarını. 00:52:38.880 --> 00:52:44.770 Aslında bağ kuramadığım daha derin bir gerçekliğe işaret ediyorlardı. 00:52:44.770 --> 00:52:50.301 Böylece tüm dualar daha çok birer âmin oldu. Hayata güven. 00:52:50.301 --> 00:53:00.870 Tüm istekler şöyle bir anlam kazandı: hayatta hala neleri reddettiğimi görmeme yardım et. 00:53:00.870 --> 00:53:07.830 Kendimi hayatın akısına bırakmak, teslim olmak yerine daha nelere hayır diyor, acı çekiyorum, 00:53:07.830 --> 00:53:13.240 görmeme yardım et. YaniBöylelıkle bir açılma oldu. 00:53:13.240 --> 00:53:18.770 Ve kendimi daha çok açtıkça hayata bilinçli bir şekilde tanıklık anları arttı. 00:53:18.770 --> 00:53:27.360 Uyanış bu açılmanınım sadece başlangıcıdır. Ve bu açılma hiçbir zaman bitmez. 00:53:27.360 --> 00:53:38.590 Sonu olmayan bir açılma. Ve ne kadar çok olursa, hala zor olarak gördüğümüz, 00:53:38.590 --> 00:53:49.920 korktuğumuz, kasıldığımız o kadar çok şey var demektir. Tıpkı trambolinde giderek daha yükseklere çıkmak gibi 00:53:49.920 --> 00:54:05.600 daha yüce bir aşka doğru çıkmak gibi. Sevgi boyutuna, huzur ve şefkat boyutuna ve hepimiz onun içindeyiz. 00:54:05.600 --> 00:54:11.680 İçinde olmadığını düşündüklerimiz bile. Hepimizi barındırıyor içinde. 00:54:15.820 --> 00:54:20.430 Bilinç var, biliriz. Bunu kesin olarak biliriz. 00:54:20.430 --> 00:54:24.940 Gerisi hep tahmin, Bilgilerimizden yola çıkarak yaptığımız tahminler. Belki çok iyi tahminler 00:54:24.940 --> 00:54:30.580 ama yine de tahminler sonuçta. Bilinç, teori öncesi verilmiş tek doğa gerçeğidir. 00:54:30.580 --> 00:54:36.320 Diğer her şey bilinç içinde ortaya çıkan teorik soyutlamalardır. 00:54:36.320 --> 00:54:42.510 Bilinç, doğanın tek aksiyomudur (herkesin doğru olarak kabul ettiği). 00:54:42.510 --> 00:54:48.950 Doğada varlığı kesinlikle mutlak olan tek şeydir. Ve sizi temin ederim ki, 00:54:48.950 --> 00:54:53.020 fizik alanında, bilinç ile ilgili bilimsel araştırmalarda ortaya çıkan çıkarımlara 00:54:53.020 --> 00:54:57.932 ve deneysel kanıtlara dayanarak, bilincin esas temel olduğu fevkalade olası 00:54:57.932 --> 00:55:02.660 hale geldi. Bilincin ikincil veya beyin sürecinin yan ürünü olarak düşünülmesi, 00:55:02.660 --> 00:55:08.300 her türlü çözümsüz soruna yol açar. Dolayısıyla, 00:55:08.300 --> 00:55:12.960 bilincin doğanın tek temeli olduğu kabul edilmese bile en azından yapı taşlarından biri olarak almak için 00:55:12.960 --> 00:55:18.580 mükemmel bir rasyonel ve deneysel neden vardır. Fizik temelde 00:55:18.580 --> 00:55:24.610 algı bilimidir. Algıladığımız dünyanın örüntülerini ve bu örüntülerin 00:55:24.610 --> 00:55:30.200 işleyişe uygunluklarını açıklamaya çalışır. Algının ötesini görmeye çalışmaz. 00:55:30.200 --> 00:55:34.930 Fizikçiler teleskop, mikroskop, osiloskop ya da 00:55:34.930 --> 00:55:39.490 aklınıza gelen her türlü ‘-skop’ kullansa bile, bu aletlerin çıktılarının hala algılanması gerekir. 00:55:39.490 --> 00:55:46.050 Yani fizikteki her şey, deyim yerindeyse, algı paradigmasından süzülür. 00:55:46.050 --> 00:55:50.970 Fizik bir algı bilimidir. Bunun doğal sonucu olarak, 00:55:50.970 --> 00:55:57.826 fiziksel olanın ötesini veya maddenin ötesini görmek için herhangi bir girişimde bulunmaz, 00:55:57.826 --> 00:56:04.597 çünkü fiziksellik ve madde, algıladığımız dünya için, algının içeriği için kullandıığımız kelimelerdir. 00:56:04.597 --> 00:56:12.310 Yaşamı anlamak için kullanılacak araç yasamın kendisidir. 00:56:12.310 --> 00:56:18.678 Hayatı anlamak için hayattan kopamazsınız. Anlamaya çalıştığınız şeyden kopamazsınız. 00:56:18.678 --> 00:56:23.250 Yapacağınız şey, neler olduğuna dikkat etmek, nüansı yakalamaya çalışmaktır. 00:56:23.250 --> 00:56:29.070 Kendinize sorun, "Bu ne hakkında? Bu neden oluyor?'' 00:56:29.070 --> 00:56:34.390 ‘'Bu ne anlama geliyor?" Dünya hayatı, okunması ve anlaşılması gereken bir kitaptır. 00:56:34.390 --> 00:56:40.330 Ancak daha az acı çekmek ihtiyacına- ve bu, anlaşılır bir ihtiyaç- o kadar odaklanıyoruz ki 00:56:40.330 --> 00:56:43.918 kitabı okumayı hepten unutuyoruz. Dikkatimizi vermeyi unutuyoruz. 00:56:43.918 --> 00:56:49.020 Kitabı çözmenin anahtarı kitabin kendisidir. 00:56:49.020 --> 00:56:55.600 Hayat kitabını deşifre ederseniz, otomatik olarak daha az acı çekersiniz, 00:56:55.600 --> 00:56:58.670 ama dikkatinizi vermezseniz eğer hayatın anlamını çözemezsiniz. 00:56:58.670 --> 00:57:01.690 Hayatı anlamaya yarayan araç hayatın ta kendisidir. 00:57:01.690 --> 00:57:09.120 Bütün büyük dinler, spiritüel gelenekler şu anlayış üzerine kurulmuştur: 00:57:09.120 --> 00:57:18.630 Her birimizin içinde parıldayan sonsuz ve bölünmez bir gerçeklik, 00:57:18.630 --> 00:57:28.490 “Ben" olarak deneyimlenen ve bize dünya olarak görünen bir “Ben" var. 00:57:28.490 --> 00:57:36.140 Başka bir deyişle, herkesin ve her şeyin özünü oluşturan bir Benlik, 00:57:36.140 --> 00:57:41.640 deyim yerindeyse herkesin ve her şeyin kaynağı olan bir varlık okyanusu var. 00:57:41.640 --> 00:57:46.160 Herkesin ve her şeyin içinde yaşadığı ve içinde yok olup gittiği. 00:57:46.160 --> 00:57:51.480 Ve bu, Varlığın birliğinin tanınmasıdır, özü itibariyle 00:57:51.480 --> 00:57:56.950 tüm büyük dini geleneklerin temelinde yatan ilkedir. 00:57:56.950 --> 00:58:06.110 İlk Hermetik ilke şudur: "Her şey zihindir, evren zihinseldir." 00:58:06.110 --> 00:58:14.400 Nereye bakarsak bakalım gördüğümüz tek şey zihindir. Mevlâna’nın dediği gibi, 00:58:14.400 --> 00:58:22.170 "Nereye baksam, O’nun yüzü var." İster mikro dünyaya ister uzayın makro kozmosuna bakalım, 00:58:22.170 --> 00:58:30.500 yalnızca zihni buluruz. İşte insan nöronlarına ait bir görüntü 00:58:30.500 --> 00:58:35.440 Evrende Karanlık Madde dağılımının simüle edilmiş bir görüntüsü. 00:58:35.440 --> 00:58:41.280 The Millennium Run, evrendeki karanlık maddenin dağılımı ve evriminin bir temsilini oluşturmak amacıyla 00:58:41.280 --> 00:58:47.513 süper bilgisayarlar kullanılarak Max Planck Enstitüsü tarafından yapılan bir simülasyondur. 00:58:47.513 --> 00:58:53.680 Karanlık Madde, birbirine bağlı lifler ve düğümlerden meydana gelen 00:58:53.680 --> 00:58:59.310 geniş bir Kozmik ağ oluşturur. Görsel olarak insan beyninde bulunan 00:58:59.310 --> 00:59:05.310 nöronlar ve sinir yolu ile neredeyse aynı. Ve aynı örüntü 00:59:05.310 --> 00:59:14.130 doğada her yerde bulunur. Buna Tek Zihin veya Tanrı ya da basitçe "var olan her şey" diyebiliriz. 00:59:16.020 --> 00:59:24.330 Ve Tanrı olarak adlandırılan şey, dünya ötesi ve öncesi dışsal bir varlık değildir. 00:59:24.330 --> 00:59:31.840 Tanrı, her birimizin içinde parıldayan, "Ben” olarak bildiğimiz özümüz, 00:59:31.840 --> 00:59:41.210 ve bize dünya (hayat) olarak görünen varlıktır. O yüzden, 00:59:41.210 --> 00:59:46.980 din dilindeki bu bakış açısından hareketle sunu söyleyebiliriz: Dünya Tanrı sözcüğünün, Logos’un görüntüsüdür 00:59:46.980 --> 00:59:56.040 ve biz Tanrı'nın zihninin içinde O’nun birer parçalarıyız. 00:59:56.920 --> 01:00:02.590 Öyleyse nasıl olur da tek bir evrensel öznellik alanı, tek bir evrensel bilinç, 01:00:02.590 --> 01:00:05.880 çok gibi görünür? Çünkü ben senin düşüncelerini okuyamam, 01:00:05.880 --> 01:00:09.203 muhtemelen sen de benimkini okuyamazsın. Andromeda Galaksisi’nde 01:00:09.203 --> 01:00:15.680 neler olduğunu bilmiyorum hatta Çin'de de. Doğanın tamamını tümden deneyimleme özelliğimiz yok. 01:00:15.680 --> 01:00:22.480 Peki, mademki bu tek zihinde böylesi sınırlama var 01:00:22.480 --> 01:00:27.678 o halde nasıl çok gibi görünebilir? İşte tam da bunu yapan doğal bir süreç 01:00:27.678 --> 01:00:32.560 biliyoruz sanırım. Psikiyatri'de buna kendinden ayrışma (dissosiyasyon) adı veriliyor. Bu, 01:00:32.560 --> 01:00:38.808 tek bir zihnin görünüşte birden fazla ayrı farkındalık merkezine bölündüğü bir süreçtir. 01:00:38.808 --> 01:00:46.410 Bunun için kesin ampirik kanıtlarımız var. İnsanlarla ilgili nörogörüntüleme çalışmalarından elde edilen kanıtlar bunlar. 01:00:46.410 --> 01:00:54.460 Son zamanlarda, ayrışma ile ilgili net bir kavramsal açıklamaya yaklaşmaya başladığımızı düşünüyorum. 01:00:54.460 --> 01:01:00.550 Bu açıklama, nörobilim ve bilinç alanında Bütünleşik Bilgi Teorisi adı verilen temel teoriye dayandırılıyor. 01:01:00.550 --> 01:01:04.940 Dissosiyatif bir sınır oluştuğunda, bu dissosiyatif sınırın öteki tarafında 01:01:04.940 --> 01:01:10.810 ne olduğunu sadece algı yoluyla görebilirsiniz. 01:01:10.810 --> 01:01:16.730 Ve o zaman algıladığınız şey maddedir, fizikselliktir. Başka bir deyişle, 01:01:16.730 --> 01:01:22.920 madde yani fiziksellik, dissosiyatif sınırın öte tarafından gelen 01:01:22.920 --> 01:01:27.510 bilinçli bir sürecin bilinçli bir görüntüsüdür. 01:01:29.160 --> 01:01:34.140 Bu süreçleri ister modern teoriler açısından tanımlayalım 01:01:34.140 --> 01:01:39.520 ister beş skanda gibi eski modelleri kullanalım, önemli olan şu: 01:01:39.520 --> 01:01:46.480 Genelde bilinçsiz olan bu süreçleri bilinçli hale getirmemizdir. Bilinçli hale getirildiklerinde, 01:01:46.480 --> 01:01:52.750 benlik yapısındaki direnç düşer. "Ben" in bilinçsiz işleyişi 01:01:52.750 --> 01:01:59.880 son bulur. Fiziksel bir beden olduğumuz algısı, 01:01:59.880 --> 01:02:05.240 beden üzerinde oluşan duyumları fark ediş, nesnelerin ve olayların kavramsallaştırılması, 01:02:05.240 --> 01:02:11.280 bunlara yönelik tercihlerle özdeşleşme ve tüm bunları izleyen 01:02:11.280 --> 01:02:18.560 bir tanık olduğu hissi yok olur. Böylece bu zihin süreçlerinin hepsi ‘ben’ olmadan gerçekleşir. 01:02:18.560 --> 01:02:26.600 Başka bir deyişle, ‘ben’ in işine son verince gerçekte ne ise o olmasına izin vermiş oluyoruz aslında. 01:02:26.600 --> 01:02:34.860 Bu, hayata yüz çevirmek değildir. Tam aksine, 01:02:34.860 --> 01:02:40.408 yaşama yakınlaşmak, yaşamla kurulan bağı derinleştirmektir. 01:02:41.328 --> 01:02:48.530 Bilincin temel yapı olduğu ve fiziksellikten önce geldiği anlayışım, 01:02:48.530 --> 01:02:53.720 yıllar içinde dünyadaki yaşam deneyimimi ve dünyada yaşayan bir insan olmanın 01:02:53.720 --> 01:02:59.560 ne anlama geldiğini temelden değiştirdi. Benim için bu, yavaş yavaş oldu. 01:02:59.560 --> 01:03:03.380 İlk başta sadece kafamda kavramsal bir anlayıştı 01:03:03.380 --> 01:03:08.550 ve sonra bedenime indi ve duygularımı, hislerimi değiştirmeye başladı. 01:03:08.550 --> 01:03:14.090 Her şeyi değiştiriyor. Dengeli ve doyurucu olduğunu düşündüğünüz hayati değiştirir, 01:03:14.090 --> 01:03:21.040 uğruna çabalamaya değer dediğiniz hedefleri değiştirir, 01:03:21.040 --> 01:03:24.930 benlik algınızı değiştirir, diğer canlılarla olan ilişkinizi değiştirir; 01:03:24.930 --> 01:03:31.440 evet, her şeyi değiştirir. Statü, güç, para gibi kişisel hedefler, bunlar gitti. 01:03:31.440 --> 01:03:36.398 “Hayatım aslında benimle ilgili değil, hiçbir zaman değildi ve asla benimle ilgili olmayacak. 01:03:36.398 --> 01:03:41.730 Hayat sadece doğayla ilgili” farkındalığı ve 01:03:41.730 --> 01:03:48.040 “Ben sadece doğanın yerel bir tezahürüyüm” anlayışı büyük bir rahatlamaya yol açar; 01:03:48.040 --> 01:03:52.395 kişisel bazı hedeflere ulaşma ihtiyacıyla ve bu kişisel hedeflere 01:03:52.395 --> 01:03:57.160 ulaşamadığınızda ortaya çıkan hayal kırıklığıyla gelen kaygı yok olur. 01:03:57.160 --> 01:04:03.040 Bu tür şeylerin hepsi gitti. Şimdi Doğa'ya bir hizmet biçimi olarak yaşıyorum hayatı. 01:04:03.040 --> 01:04:08.440 Doğa benim aracılığımla ne yapmak istiyorsa onu yapmaya açığım 01:04:08.440 --> 01:04:14.820 Bu, köleymişçesine hizmete mecbur olmak gibi gelebilir kulağa ama öyle hissetmiyorsun. 01:04:14.820 --> 01:04:20.670 Aksine kendini kişisel olarak mutlu etmek için ağır, boğucu bir sorumluluktan kurtulmuş, özgürleşmiş hissediyorsun. 01:04:20.670 --> 01:04:25.400 Bu sorumluluk düşüncesi, insan zihninin sahip olabileceği 01:04:25.400 --> 01:04:29.610 ve en baskı yaratan sorumluluktur. Hayatınızın sizinle ilgili olduğunu ve 01:04:29.610 --> 01:04:33.850 bu nedenle mutlu olma sorumluluğunuz olduğunu düşünürseniz, başarısız olduğunuzda 01:04:33.850 --> 01:04:39.360 bu sizin başarısızlığınız olur. Sonra pişmanlıklar başlar. Hayır, bu gitti. Yok oldu. 01:04:39.360 --> 01:04:44.580 Hayatımda değişen şeylerden biri de bu. Daha derin bir gerçeklik anlayışı 01:04:44.580 --> 01:04:53.700 empatinin, karşılıklı saygının, egosal olmayan amaçların ortaya çıkmasını sağlar. 01:04:53.700 --> 01:04:57.410 Bağımlılık yapan davranış örüntülerinin azalmasına yol açar. 01:04:57.410 --> 01:05:03.640 Hiç şüphe yok ki, insanların anlayışı daha derin ve bu anlayış 01:05:03.640 --> 01:05:09.130 daha yaygın olsaydı, hayat kesinlikle daha güzel olurdu. 01:05:09.860 --> 01:05:16.120 Dünyanın sorunlarının çözümü, sorunların gerçek kaynağını 01:05:16.120 --> 01:05:23.060 yani sadece kendi çıkarları için çalışan egoyu fark etmektir. Egonun neyle meşgul olduğu 01:05:23.060 --> 01:05:30.890 önemli değil; ister siyaset, ister din, ekonomi isterse eğitim olsun. 01:05:30.890 --> 01:05:36.780 Ayrı bir "ben" olduğu düşüncesiyle -ki bu uyduruk, gerçek dışı bir düşüncedir- hareket ettiği sürece, 01:05:36.780 --> 01:05:43.110 acı çekmeye ve ayrılığı sürdürmeye devam edeceğiz. Şu anda insanlık için tek çözüm 01:05:43.110 --> 01:05:47.620 u-y-a-n-m-a-k-t-ı-r. 01:05:50.450 --> 01:05:57.518 Budizm'de artık ayrı bir benlik algısı olmadığında ve 01:05:57.518 --> 01:06:05.680 aynı zamanda Benlik ‘ten başka bir şey olmadığında, bu Nirvana’dır; 01:06:05.680 --> 01:06:11.760 benmerkezci faaliyetin sona ermesi, yanılsamanın sona ermesi, rüya görmenin sona ermesi 01:06:11.760 --> 01:06:17.220 ve yaşam rüyasındaki karakterden uyanmaktır. 01:06:17.220 --> 01:06:24.640 Mukaddes Kitap, Söz’ ün ete kemiğe büründüğünü ve O'nu aramızda mesken tuttuğunu söyler. 01:06:24.640 --> 01:06:30.961 Söz, derin anlama sahip eski bir kelime olan Logos olarak çevrilir genelde. 01:06:30.961 --> 01:06:39.920 Logos sonsuzluk, Hakikat ve doğrudan vahiy ile ilişkilidir. 01:06:39.920 --> 01:06:45.310 Tanrı'nın zihninin Logos veya Mesih Bilinci 01:06:45.310 --> 01:06:58.120 veya Buda doğası aracılığıyla açığa çıktığı söylenebilir.